Cafer Sadık Abalıoğlu Eğitim ve Kültür Vakfı | Sayı : 61 | Haziran 2020

Denizli Vakasına gelince… Önce- likle hemen şunu belirteyim ki, hakkında kitaplar yazılan, Kurtuluş Savaşını ve Kuvayı Milliyeyi konu alan yüzlerce kitabın birçoğunda da önemli bir bölüm olarak yer almış olan bu Denizli Vakası, sadece üç günde olup bitmiş bir hadisedir. Birinci gün Sökeli Ali Efe’nin öldü- rülmesi, diğer iki gün de Demirci Efe’nin yaptığı katliamdır. Ondan sonraki yaklaşık bir hafta kadar da, zeybeklerin şehirde terör estirmesi ve o güzelim zengin çarşıyı yağ- malamasıdır. Biz önce katliama yol açan birinci günü irdeleyece- ğiz; asıl ve önemli olan da budur. Sonrası silahsız, savunmasız sivil bir halka karşı girişilmiş vahşi bir katliamdır. Onu da anlatırız. Ben izninizle, hem neyi neden ko- nuştuğumuz iyi anlaşılabilsin diye, hem de hemşerilerimin duyguları- na tercüman olmak için, bu olayın bir Denizlili için ne ifade ettiğini kendi üzerimden anlatmak istiyo- rum. Gazi İlkokulunu bitirdiğim yazdı, yani 11-12 yaşlarındaydım. Mahalledeki abiler –ki onlar da 16-17 yaşlarında olmalılar- iki oyun arasında benim hiçbir şey anlama- dığım bir konuda sohbet ederler- ken birisi, ‘’Denizlililer Denizli’yi düşmana teslim etmeye kalkmışlar, Demirci Efe de gelip onları kesmiş’’ şeklinde bir cümle sarf etti. Bu cümle, ben pek farkında olmasam da – içinde ‘kesme’ sözü geçtiği için olmalı- gelip beynimin bir köşesine yerleşmiş. Ve ben büyüyüp bilinç- lendikçe de beni müthiş rahatsız etmeye başladı. Öyle ya, ben topraklarına ihanet etmiş insanla- rın, yani vatan hainlerinin yaşadığı bir şehrin çocuğu oluyordum bu durumda. Liseyi ve yükseköğrenimi İzmir’de tamamladım. Okurken ‘Denizlili- yim diyemez olmuştum. Bir ara, ‘’Yahu, işte sen de okuyorsun, tarih kitaplarında falan böyle bir şey yazmıyor, kimse bilmiyor demek ki’’ diyerek tam kendimi rahat- latmaya başlamıştım ki, bir gün İzmirli bir arkadaşım, nereden ne bulup okuduysa, ‘’Senin Denizli- liler de yamanmış ha! Demirci Efe gidip kesmese Denizli’yi Yunan’a teslim edeceklermiş’’ diyerek, adeta göğsüme bir bıçak sapladı. Benim yaşım civarındaki pek çok Denizlili benzer şekillerde bu zulmü yaşa- mıştır. Okullar bitti, hayata tutunma çabaları başladı, daha sonra da evlilik, çoluk çocuk derken yıllar geçti. Yıllar geçtikçe de o uğursuz cümle beynimde sanki habis bir ur gibi büyüdü. Yaş kemale yaklaşıp, ‘’medar-ı maişet’’ teknesini de biraz daha sakin sulara çekince, bu işi ciddi olarak düşünmeye başladım. Önce ‘’Denizlililer’’ sözcüğüne takıldım, pek bir soyuttu. Öyle ya bu Denizlililerin bir adı olmalıydı. Üstelik Denizlili olduğuma göre, benim sülalemdeki insanlar da olası hainlerdi. Olayı böyle somut- laştırınca daha bir acıtıcı oluyor tabii ki. O zaman da bu işi araştırıp ‘’aslında ne oldu?’’ yu öğrenmek farz oldu; bu da yıllarımı aldı. Bunun için önümde bir tek yol vardı: Okumak, okumak, oku- mak… Ben de öyle yaptım. Bu konu hakkında bir tek cümle geçme olasılığı olan, ulaşabildiğim her ya- zıyı, her kitabı okudum. Bunu, bir hakkı teslim etmek adına, güzelim İzmir Milli Kütüphanesine borçlu olduğumu belirtmeliyim. Çünkü olay çok eski olduğu için, olayla ilgili kitaplar da çok eskiydi, yani bugün bulunma ihtimalleri yoktu. Okuduğum kitapların neredeyse yüzde sekseni Denizli’de Kuvayı Milliye’ye karşı bir hareket olduğu- nu yazıyor, geri kalanı da böyle bir şey olmadı demiyor, olayları anlat- makla yetiniyordu. Daha da fenası, Denizli’den buna bir itirazın oldu- ğuna rastlamamış olmamdı. Denizli masumsa neden kendini savun- muyordu? Ben de, ‘’ O zaman bu işte bir bit yeniği var’’ diye düşün- meye başlamışken, Mustafa Kemal Paşa’nın Büyük Millet Meclisinde yaptığı bir konuşmada kurduğu bir cümleye ulaştım. Konuşmadan şimdilik sadece o cümleyi alıyoruz: ‘’…herhalde Denizli’de tedibi istil- zam edecek bir hareket olmuştur, fakat bu hareket-i tedibiye, sizin, bizim, hiç birimizin takdir ve tensip etmeyeceği bir surette cereyan etmiştir.’’ Yani diyordu ki: Herhalde Denizli’de, Denizlililerin cezalandı- rılarak terbiye edilmelerini gerekti- ‘’…herhalde Denizli’de tedibi istilzam edecek bir hareket olmuştur, fakat bu hareket-i tedibiye, sizin, bizim, hiç birimizin takdir ve tensip etmeyeceği bir surette cereyan etmiştir.’’ Eski Tabakhane. Doktorlar Caddesi ve Memleket Hastanesi 40

RkJQdWJsaXNoZXIy MTIzMzUy