Cafer Sadık Abalıoğlu Eğitim ve Kültür Vakfı | Sayı : 61 | Haziran 2020
bilhassa kendim gizli aşikâr birçok kimselerden sordum ve bilvasıta soruşturdum.’’ diyor ve aldığı cevaplardan bir iki tanesini kayde- diyor: Bir tanık, ‘’Zeybekler bazı Müslüman kadın veya kızlarına dokunmuşlar diye söylediklerini işittim.’’ diyor. İşte, hangi mahal- lede kimin karısına kızına dokun- muşlar diye sorunca da, bilmiyo- rum, böyle dediklerini işittim, falan şeklinde cevaplar alıyor tabii ki. Devam ediyor: ‘’Gene bazıları –de- mek ki birden fazla- ilk tüfeği atan adamın kız kardeşine veya famil- yasına dokunmuşlar da onun için o adam ilk tüfeği atmış imiş. Bunu da önemle araştırdık, fakat aslı çıkmadı.’’ (S.221) Adam daha ne desin, bir tek adını söylememiş. Mi- ralayımızın, önemle araştırdık aslı çıkmadı dediği de şu: Muhtarları topluyorlar, ‘’Sizin mahallede böyle bir şey oldu mu? Olmadı. Sizin ma- hallede oldu mu? Olmadı. Üstelik bu soruşturma dediği saçmalık, zeybeklerin ortalıkta kesecek adam aradığı bir sırada yapılmaktadır. Bu kadar şeyi söylemek için bile yürek ister. Gerçeği öğrenmek Miralayı- mızın hiç mi hiç işine gelmezdi. Hoş, olayı anlasa ne olacaktı ki? Ölen ölmüş, kalan kalmıştı. Eskiler, ’Bade hârâbil Basra’ derlerdi böyle durumlarda. Şimdi yine, -nasıl bir tecelliyse- hem iftira edenimiz, hem kılavuzu- muz, hem de tanığımız olan Şefik Beyle devam ediyoruz: ‘’Sökeli Ali ile Kara Mustafa’nın cesetlerini istasyona getirdiler. Cesetler çıplak derecede saldırımcılar tarafından soyulmuş, üstlerinde yalnız birer don ve bir gömlek bırakılmıştı. Cesetlerin yüzleri tanınmayacak derecede hırpalanmış ve Sökeli’nin gözleri oyulmuş gibi görünüyor- du.’’(S. 207) ‘’Demirci Efe’nin eski bir can arkadaşı olan Sökeli Ali’nin çok çirkin ve gözleri oyulmuş bir vaziyette…’’(S. 238) Bu konuda kitap yazmış olanların Şefik Beyin bu kitabını okuma- mış olmaları düşünülemez. Öyle ya, ortada görgü tanığı varken kafanızdan bir şeyler uyduracak değilsinizdir. Ama ne hikmetse hiç biri, tıpkı Kuvayı Milliyecile- rin vurulmamasında olduğu gibi, ‘’Yahu bu Sökeli Ali’yi öldürmüşler de, üzerlerindeki giysileri soymak ve gözlerini oymak neyin nesi?’’ diye sormuyor. Hem de sadece Sökeli’nin… Her kim ki, bu konuda kitap yazıp da kitabında, Denizli’de Kuvayı Milliyeye karşı bir isyan veya karşı hareket oldu diyorsa, benim bu iki saptamamı açıklamak zorundadır; yoksa nafile uğraşmış demektir. Hala bugün kitaplar yazıp da bunu iddia edenler varsa, onlar da gaflet içindedir. Şimdi de, Geçmişten Günümüze Denizli Dergisi’nin 11. Sayısından bir alıntı yaparak, biri o dönemde on dört, biri de on yaşında olan, iki Denizlili ‘çocuğa’ kulak verelim. Birincisi, Müftü ’nün düzenlediği protesto mitingine de tanıklık etmiş olan, Denizli’nin ünlü hocası Ham- di Gereli; nam-ı diğer Kara Hamdi Hocamız: ‘’Bu hadisenin sebebi doğrudan doğruya namus ve iffete dokunmaktır. Türk ve Müslüman olan insanlar namus ve iffet ko- nusunda çok hassastırlar. O kadar hassastırlar ki, bu uğurda canlarını bile vermekten çekinmezler, kaldı ki adam öldürmek… İşte bu hassa- siyetten dolayı bir şahıs efelere kin bağlıyor ve tabakhane kahvesinin penceresinden ateş ederek, De- mirci’nin en sevdiği adamı Sökeli Ali’yi öldürüyor. Bu hadiseden sonra her şey karıştı…’’ İkincisi de, Denizli’nin tanınmış ve hayırsever iş insanlarından Raşit Özkardeş: ‘’Denizli’ ye gelen Demirci’nin adamlarından Sökeli Ali Efe ve kızanları, kadınlara, kızlara sarkıntılık etmişler. Bu sebeple de Sökeli Ali Efe’yi, şim- diki Gazi İlkokulu’nun karşısında bulunan, eski tabakhane önünde vurdular. Bu sıradan hadiseyi Demirci Mehmet Efe Atatürk’e, Denizli’de Kuvayı Milliye’ye isyan var, diye rapor etmiştir.’’ Ruhları şâd olsun. Son olarak, bir de Atatürk’ün Büyük Nutuk’una göz atacağız. Bilindiği gibi Nutuk’ta Atatürk pek çok olaya değinmiş, bunları ayrıntıları ve belgeleriyle anlatmış- tır. Peki, Denizli Vakası hakkında ne demiştir? Okumayanlar veya unutmuş olanlar için buraya alalım: ‘’Efendiler, Demirci Efe, Etem Beyle (Çerkez Etem. Ö.G.) muhabereden sonra bir vaziyeti mahsusa aldı. Bu hissolunur olunmaz, Cenup Cep- hesinde bulunan Refet Bey süva- rileri, derhal üzerine tevcih edildi. 15/16 Kânunuevvel 1920’de, Dinar civarında İğdecik Köyünde bir gece baskını ile Efe’nin kuvvetleri dağı- tılmış, kendisi beş on kişiyle firar etmiştir. Efe, çok sonra iltica ederek mazharı affolmuştur.’’(Nutuk, Milli Eğitim Basımevi, 1993, Cilt 2, S.533) Evet, bütün anlattığı bu dört sa- tırdır; okurken sekiz on saniyesini almıştır herhalde. Denizli’nin ise ‘D’ si bile geçmemektedir Nutuk’ta. Atatürk, en yakın silah arkadaşla- rını bile acımasızca eleştirmekten kaçınmayan bir liderdir; bunun pek çok örneğini Nutuk’ta görebilirsi- niz. Her bir iç isyanı tek tek saymış, bunların nasıl ‘tedip’ edildiğini – bazılarını da ayrıntılı olarak- anlat- mıştır. Denizli’de Kuvayı Milliyeye bir isyan veya bir karşı hareket olmuş olsa idi, Nutuk’ta bundan söz etmemesi mümkün müdür? Ama Atatürk’ten daha fazla bilgiye sahip olanlar varsa onu bilemem. Demirci Efe hemen trene adam bindirerek, cephedeki bütün atlı zeybek arkadaşlarının Denizli’ye gelmesi için haber gönderir ve Goncalı’daki depo askerleri ile iki makinalı tüfeği ve bir dağ topunu da getirmesini söyler. 48
RkJQdWJsaXNoZXIy MTIzMzUy