Cafer Sadık Abalıoğlu Eğitim ve Kültür Vakfı | Sayı : 61 | Haziran 2020
Katliama gelince… Denizli’den kaçıp kurtulan kızanların Gonca- lı’ya varmasıyla önemli bir hadise olduğunu anlayan Demirci Efe, Denizli’deki adamlarına yardım etmek için, hemen yanındaki kızan- larını ve bir gün önce Şefik Beyin Dinar’dan getirttiği, Mülazım Şevki Bey komutasındaki 12 jandarma neferini de alarak, beraberinde Miralay Şefik Bey olmak üzere Denizli istasyonuna gelir. Burada beklemekte iken Sökeli Ali ve Kara Mustafa’nın cesetlerini bir araba ile getirirler. Sökeli Ali’nin öldü- rüldüğünü öğrenen ve cesedin durumunu da gören Demirci Efe ve adamları ağlayarak intikam ye- minleri etmeye başlarlar. Kararları Denizli’yi ateşe verip, evlerinden kaçanları, kim olduklarına bakmak- sızın tüfek ateşine tutmaktır. Demirci Efe hemen trene adam bindirerek, cephedeki bütün atlı zeybek arkadaşlarının Denizli’ye gelmesi için haber gönderir ve Gon- calı’daki depo askerleri ile iki maki- nalı tüfeği ve bir dağ topunu da ge- tirmesini söyler. Bu arada, Mülazım Şevki komutasındaki 12 jandarma, yolu bilen bir iki zeybekle beraber Hükümet Konağına gönderilerek, Mutasarrıf Vekili ile Jandarma Bö- lük Komutanını istasyona gönder- mesi söylenir. İstasyonda geçirilen bu süre içinde, istasyon civarında bulunan birkaç kişi ile cepheye un sevk etmekte olan uncu Karabacak zade Kadri Bey öldürülecektir. Biraz sonra, İstasyona Jandarma Bölük Komutanı ve Miralay Tevfik Bey gelirler; oysa istenen o değil Mutasarrıf Vekilidir. Bir kızanın, ‘’Efem istese bu bizi kurtarabilirdi’’ demesi üzerine Demirci Efe, hiçbir şey söylemesine meydan vermeden belindeki tabancayı çekip Miralayı alnından vurarak şehit eder. Bundan sonra da Hükümet Konağı önünde Enver Paşa Caddesinin iki yanına, birisi Bayramyeri yönü- ne, diğeri de Delikliçınar yönüne olmak üzere iki makinalı tüfek yerleştirilir. Top da Kışla önünde ağzı şehre bakar şekilde konuşlan- dırılır. Geriye, toplanabilen silahsız, savunmasız erkeklerin, günahlı günahsız denmeden boğazlanması veya bıçaklanması kalmıştı; öyle de yapılır. Demirci Efe şehri yakmak için gazhaneden tenekelerle gaz- yağını da Hükümet Konağının av- lusuna getirtmiştir. Neyse ki, onun Denizli’yi yakmasına Sarayköylü Şeyh Tahir engel olabilir. ‘’Yeminim var Hocam yakmaya mecburum’’ demesine rağmen, kendisine çok saygı duyduğu Şeyh Tahir’in ‘’Şe- riatta çare çoktur oğlum, kabristanı yakarsan yeminin yerine gelir’’ demesi üzerine kabristanı yaktır- mıştır. Gelişi güzel olarak toplanan erkek- ler birer birer zeybeklere göste- riliyor ve ‘’Bu var mıydı?’’ diye soruluyor, evet cevabı üzerine de Hükümet Konağının karşısındaki büyükçe bir avluya götürülerek boğazlanmak veya bıçaklanmak suretiyle katlediliyorlardı. Zey- bekler bütün Denizli’yi kabahatli buluyor ve hiç kimse için bu yoktu demiyorlardı. Bunu fark eden Şefik Bey bu zeybeklere hitaben, ‘’Allah-ı azimüşşan her zaman her yerdedir, şu anda sizleri de görüyor. Eğer günahsız birinin ölümüne sebep olursanız Allah’ın gazabına uğrar- sınız’’ yollu bir konuşma yapıyor. Bu konuşmadan sonra zeybeklerin biraz tereddüt gösterdiği anlaşı- lıyor. Yıllar önce merhum Raşit Özkardeş’le yaptığım görüşmeden yapacağım alıntı da bunu tam ola- rak doğruluyor: ‘’Sökeli Ali vurul- duğunda Demirci Goncalı ’da imiş; hemen mevcut adamlarını alıp trene binerek geliyor ve Denizli’yi kuşatıyor. Eski hükümetin avlu- suna bir kürsü kuruluyor, yakala- yabildikleri herkesi getirip, Sökeli Ali’nin adamlarına göstererek: “ Bu var mıydı? “ diye soruyorlar. “ Efem olmayan yok ki, bu da vardı, bu da vardı “ derken, muazzam bir tutuklama oluyor. Bu arada benim babamı da gö- türüyorlar. Babam: “ Fuzuli cana kıymayın, ben hocayım (Babası Arasta Camisinde hocalık da ya- parmış Ö.G.) tavuk bile kesemem, değil ki insan canına kıyayım “ demiş. Bunun üzerine Demirci Efe kızana sinirlenip: “ Doğru dürüst bakın ulen! Olmayan insanın canını yaktırmayın bana. “ diye bağırı- yor. Kızan da efenin sinirlenmesi üzerine korkusundan kekeleyince babam kurtuluyor. Babamla birlikte götürülen Salih Tütüncüoğlu ise maalesef kurtulamamış ve diğer tutuklular gibi, boğazlanmak veya bıçaklanmak suretiyle katledilmiş- tir. Denizli’de bu vaka çok zalimane bir şekilde yaşanmıştır; âlimi-ule- ması da gitti, zengini-fakiri de gitti, velhasıl çok büyük bir felaket oldu. İşin kötü tarafı, her şey unutuldu ve Demirci Mehmet Efe tarihte adı geçen bir şahsiyet haline geldi. Hâlbuki Demirci Efe Denizli’ye haksız yere çok büyük bir fenalık yapmıştır.’’ Merhum Albay Mehmet Şefik Aker’in, kendisini savunmak gaye- siyle başladığı yazısını, o dönemde yaşadığı anıları da ekleyip genişle- terek yayımlaması Denizli’nin şansı olmuştur. Aksi halde olayın pek çok yönü karanlık kalacak, Deniz- li’nin alnındaki kara leke de ilelebet orada duracaktı. Kendisine bu ne- denle şükran borçlu olduğumuzu düşünüyorum; ruhu şâd olsun. Yanarım yanarım, hiçbir günahı olmadan vahşice katledilen insanla- rıma yanarım vesselam! Gelişi güzel olarak toplanan erkekler birer birer zeybeklere gösteriliyor ve ‘’Bu var mıydı?’’ diye soruluyor, evet cevabı üzerine de Hükümet Konağının karşısındaki büyükçe bir avluya götürülerek boğazlanmak veya bıçaklanmak suretiyle katlediliyorlardı. 49
RkJQdWJsaXNoZXIy MTIzMzUy