Cafer Sadık Abalıoğlu Eğitim ve Kültür Vakfı | Sayı : 65 (Ocak 2023)
41 duvar dibine, güneş gören yere açar - dı. Orada, Denizli’den aldığı müsta - mel ayakkabıların da tamirini yapar, satışa hazırlardı. Sesi güzeldi. Evde çalışırken zaman zaman türkü de söylerdi. “Kesik Çayır Biçilir mi?” ve “Gesi Bağları” türkülerini rahmetli - den çok dinledim. İlkokul yıllarımda, haftada bir de olsa bir gazete alırdı. Bana, haberleri okuturdu. Türküleri bana sevdiren, okuma alışkanlığı ka - zandıran kişidir babam. 1980’li yılların başlarında yaşı ilerleyince iş bıraktı. Bağ-Kur emek - lisiydi. Müstamel ayakkabıları, mal - zemeleri, ayakkabı kalıpları, çuvalları içinde duruyordu. Kalıplara şöyle bir baktım; iyice yıpranmıştı, kullanıla - cak özellikte değillerdi. Bir eskiciye de verilemezdi. -Baba, dedim. Bunları sobada ya - kalım. -Hayır, dedi, kıyamadı, dokun - durmadı. Babam, 18 Mart 1991’de vefat etti. O zamanlar belediyelerin cenaze hiz - metleri yoktu, vefat edenlerin yıkanıp kefenlenmesi evlerde yapılıyordu. Yı - kama suyu ısıtılırken odunların yanı sıra kalıplardan bir kısmı kullanıldı. Kalanlar da sobada yakıldı. Yusuf Ulus, Tavaslıydı, Aşağı Mahalle’de oturuyordu. Evi bize ya - kındı. Beyaz saçlı, beyaz sakallı, mavi gözlü, sevimli bir adamdı. Ahşap, iki katlı, hanay evinde, eşi Hatice nine ile yaşadı. Sadece Sarayköy pazarında sergi açardı. Mustafa Ulus, Yusuf Ulus’un oğ - luydu. Babası ile aynı bahçe içindeki, iki kanatlı kocaman bahçe kapısından girişte, sağlı sollu iki odada, dört oğlu ile kalıyorlardı. O da ilçe pazarında yayınırdı. Köylere de gidiyor olma - lıydı ki, 1968 yılında, görev yaptığım Sarayköy’ün Aşağı Tırkaz köyüne ayakkabı tamirine gelmişti. Önce eşi, sonra çocukları Almanya’ya gittiler ve yaşadıkları fakirlikten kurtuldular. Hüseyin Bulanık ’ın evi, Aşağı Mahallenin Beylikavlu mevkisin - deydi. Merhum öğretmen Ahmet BULANIK’ın babasıydı. O da sadece Sarayköy pazarında sergi açardı. Bi - raz yavan konuşurdu. Evine elektrik bağlattığındaki sevincini kendi tar - zıyla “İsmel, çıt yanıyo, çıt sönüyo!” diye anlatmıştı. Babam onun bu ko - nuşmasını taklit ederdi. Faik Orak , Buldan ilçesindendi. Sadece Perşembe günleri Buldan’da ve Cumartesilerde de Sarayköy pa - zarında sergi açardı. Yaşlıydı ve ba - bamla çok samimiydi. Beni, torunu (merhum) Mustafa ORAK ile “sağ - dıç” yaptılar. Faik Dede sayesinde Buldan’ı çocuk yaşlarda tanıdım. Mehmet Ali Yamacı da Tavaslıy - dı ve Denizli’den gelirdi. Ömrünün son yıllarında Denizli’de, Fesleğen Mahallesinde komşum olmuştu. Sa - rayköy’de yaşayan Tavaslı hemşeh - rilerini, “Dıgılâklardan kimler kal - dı?” diye sorardı. Onun sayesinde de Sarayköy’de yaşayan Tavaslılardan bazılarının Dıgılâklar sülalesinden olduğu bilgisini edindim. Bu kelime - nin dıgıldanmaktan geldiğini, kişinin kendi kendine anlamsız sözler söyle - mesi, mırıldanması anlamını taşıdığı - nı daha sonra öğrenecektim. Mehmet Böcek, merhum pasta- neci Arif Böcek’in babasıydı. Saray - köylüydü. O da el dikişi ile ayakkabı tamir ederdi. “Eski Yoğurt Pazarı So - kağı”nın hemen karşısındaki Belediye Geçidi Sokağının başında, köşedeki Sıtkı Yavuzyılmaz’ın dükkânı ile so - kak içinde, bitişiğindeki terzi Salih Boz’un dükkânı arasında tezgâh açar - dı. Sokakta başka ayakkabı tamircisi yoktu. Bir iskemle ve bir tezgâhtan oluşan açık mekânda çalışırdı. Maki - nesi yoktu, tamiratları tamamen elle yapar, sadece cumartesi günleri değil her gün tezgâh açardı. Sergisini, “Be - lediye Geçidi Sokağı”nda, haftanın her günü açardı. 7 Ben, Mehmet Bö - cek’i iç görmedim. Belki görmüşüm - dür fakat bir başka sokakta sergi açtığı için hatırlamıyorum. Ali Esen, Tavaslıydı ve hemşehri - leri tarafından “Alaf Ali” diye bilinir - di. Denizli’den gelirdi. 1980’li yılların sonları ve 1990’lı ilk yıllarda, eskicile - rin sokağında, tek ve son eskici o kal - dı. Babam rahmetlik olunca, bir cu - martesi günü, babamın müstamel ayakkabılarını bir çuval içinde ona götürdüm ve önüne koydum. Elini cebine atarak sordu: -Hasan, kaç para vereceğim? -Para istemiyorum, dedim. Arka - daşın, meslektaşın, hemşehrin İsmail Kallimci’ye dua ediver yeter. Duygulanmıştı. Kısa bir süre son - ra onun da vefat ettiğini öğrenecek - tim. Bir zamanlar yoğurt satıcılarının mekânı olan “Yoğurt Pazarı Sokağı”, benim verdiğim adla “Eskiciler Soka - ğı” cumartesi günleri bomboş kala - caktı artık. Köylere giderek sergi açan eskici - ler, tenekeciler ve kalaycılar, ihtiyaç - larını temin edebilmek için kendi ara - larında sınırlı sayıda dil geliştirmişler. Muğla ve Denizli çevresindeki seyyar esnafların geliştirdiği ve zaman için - de unutulan bu dilin kelimelerini derledim ve yayımladım. 8 Paranın adı Nazilli ; yoğurt, ak değnek tir. Te - kuñar , iste, al, demektir. Kıtır , eşek, at; kıtır sapı , saman, hayvan yiyece - ğidir. Nazilli , para; metrek , müşteri, arkadaş; ç ubuk suyu , pekmez; cor - cor , yemek, çorba; nasufoğlu , ekmek- tir. Bu kelimeler onların şifreleridir. Köylerde, köy meydanına yan yana sergi açarlar. Defalarca gittikleri için köylüler hakkında bilgi sahibidirler. Tenekecinin müşterisinde yoğurt bu - lunduğunu bilen eskici; “Ak değnek tekuñar.” (Yoğurt iste!) diye şifreli ko - nuşur. Tabii müşteri bu şifreyi anlamaz. Tenekeci, “Borcum ne kadar?” diye soran müşterisine, “Bize yoğurt getir - sen yeter.” der. Varlıklı bir müşteri gel - mişse, biri diğerini parayı çok istemesi için “Nazilli tekuñar!” (parayı çok iste, anlamında) diye ikaz eder. Kimi müşte - riden ekmek, kimi müşteriden eşekleri için samanı böyle temin ederler. Tabii köylü, hizmet için ayaklarına gelmiş esnafları misafir olarak kabullenmiştir. Yapılan iş karşılığı para verilir fakat ek - mek, yoğurt, vd. ücretsiz getirilir. Eskiciler, el dikişiyle de olsa ayak - kabı tamir ederek, bir yandan müsta - mel ayakkabı satarak rızıklarını ka - zandılarsa da diğer yandan yaptıkları işle ilçe halkına da hizmet ettiler. On - ları, bu yazı ile yarınlara taşımak iste - dim. Ancak eskiciler aklıma geldiğin - de bir eksikliği giderememiş olmanın üzüntüsünü hâlâ yaşarım. Babamın veya başka bir eskicinin o sokakta, sergisi başında çalışırken çekilmiş bir fotoğrafı ne yazık ki yok! Bir fotoğraf, kaybolan el dikişi ile ayakkabı tami - ratı mesleğinin belgesi olarak elimiz - de bulunsa ve yazıda da yer alsa ne güzel olurdu! 7- Mehmet Böcek ile bilgiyi, ilçemiz halkından Ahmet oğlu, 1948 doğumlu İbrahim Helvacı vermiştir. 8- Denizli İle İlgili Yazılar, Hasan Kallimci, Denizli Belediyesi yayını, s. 60, Denizli 2012
RkJQdWJsaXNoZXIy MTIzMzUy