Cafer Sadık Abalıoğlu Eğitim ve Kültür Vakfı | Sayı : 66 (Eylül 2023)

8 Bir anısını anlatmak isterim. Köy halkı, içme suyunu köyün hemen kı - yısından akan Büyük Menderes’ten temin edermiş. Suya, omuzlarında taşıdıkları testilerle giderlermiş. Yu - nan’ın Batı Anadolu’yu işgal ettik - leri yıllarda nehrin karşı tarafındaki Yunan askerleri, taciz ateşi açar, kız - ları, kadınları korkuturmuş. Testile - ri kurşunla kırdıkları da olurmuş. O yıllarda, dedem Hüseyin oğlu İsmail Çiftlikli, ilçenin kuru yemiş - çisidir. Tavas’tan göç eden bir aile - nin oğludur. 1300 veya 1302, nüfus kaydına göre 01.07.1984 Sarayköy doğumludur. Yine Tavas’tan bir kadınla evlenmiş, anlaşamayınca boşanmıştır. İlk evliliğinden Hüse - yin, Abdullah ve Hatice adlarında üçü de evli, Sarayköy’de ikamet eden çocukları vardır. On – on beş dönüm tarla sahibidir. Cebinde de - vamlı leblebi, nohut gibi kuru ye - mişler bulundurur; “Al dedem, ye dedem!” diyerek yolda karşılaştığı çocuklara ikram edermiş. Bu sebep - le lâkabı “Dedem Dedem” olarak kalmış. İlçede sevilen bir insan olan dede - me çevresinden evlenmesi için teklif - ler gelmeye başlar. Tekliflerden biri de Dailli köyünden Hatice Çırak’tır. De - dem onunla evlenmeyi kabul eder ve istetir. 10 Ocak 1934 tarihinde evlenir - ler. Dailli köyündenHatice, özürlü ço - cuğuna rağmen kendisiyle evlenmeyi talep eden İsmail Çiftlikli’nin eşi, Sa - rayköylü “Hatice Çiftlikli” olur. Artık yoksulluk, açlık, çaresizlik bir esnafla evlenmesi sayesinde geride kalmıştır. Oyine elini kolunu bağlayıp oturmaz, tarlalarında çalışarak evin bütçesine katkıda bulunur. Komşulara da pa - muk çapasına gider. Evin bahçesinde, toprak dam örtünün altında kurduğu düzenekte hasır dokuyup satar. Hasır, sulak yerlerde biten kamışlardan do - kunan, o zamanın kilimidir, halısıdır. Çocukluğumda, o hasır dokurken ben çevresinde oynardım. Ninem Hatice’nin 16 yıl sürecek bu evliliğinden dördü kız biri er - kek beş çocuğu olur. Evlendiği yılın sonlarına doğru ilk çocuğu Feriştah, sonra doğan kızlar Mediha, Nazmi - ye ve Gülşah’tır. Dört kızdan sonra bir oğlan gelir: Mahmut. Mediha 7 günlük, Nazmiye 38 günlük iken ve - fat eder. Gülşah da 10 yaşında vefat edecektir. Bir de özürlü oğlu Osman vardır tabii… Yıllar 1950’ye yaklaşırken iki kı - zının bebeklik çağında ölmesinin üzüntüsünü yaşar, içine atar. Dede - min işleri de bozulmuştur. Aynı ma - halleden, varlıklı bir arkadaşı olan Arif Özbaş’tan aldığı borç paralarla geçimini sürdürmeye çalışır. Bir ara borç miktarının çok arttığını görün - ce tarlanın birini borcu karşılığında arkadaşına verir. Daha sonra da has - talanır ve kuruyemişçiliği bırakır. Ninem, bir tarlanın elinden çık - masına üzülmüş ve bir şey diyeme - miştir. Üzüntüsü daha çok, koca - sının hastalığınadır. “Dört çocukla yine mi dul kalacağım?” diye tedir - gindir. Fakat dirayetlidir. Hasta da olsa başında kocası vardır. İki katlı ahşap bir ev, evin önünde geniş bir bahçenin sahibidir. Gelir getirecek birkaç dönüm tarlası, hasırcılık ve pamuk işçiliği gibi çalışma alanları da mevcuttur. Sağlıklı, güçlü kuv - vetlidir, çalışmaktan erinmez. Hâli - ne şükreder. İlk kızı Feriştah ergenlik çağına gelmiş, gençlerin ilgisini çekmeye başlamıştır. Onu helâl süt emmiş biri ile evlendirmek isterler. Dede - min dikkatini, yaşı otuzu geçmiş Tavaslı İsmail Kallimci adında bir genç çeker. Sarayköy ve çevresinde - ki ilçelerde, köylerde seyyar eskici - lik (ayakkabı tamirciliği) yapmakta - dır; evi barkı yoktur. Hanlarda, köy odalarında kalmaktadır. Dürüsttür. İki hemşeri olarak aralarında ödünç para alıp vermeler olmuştur. Bir gün onu çağırır ve “Kızım Feriştah’ı sana vereceğim. Tavas’a git. Annene babana söyle, gelip istesinler.” der. Uzun sözün kısası ilk kızları olan Feriştah’ı, çocuk gelin olarak evlen - dirirler. Bu evlilik dedemin isteğiy - le, nineme danışmadan yaptırmıştır. Ninem kendisine danışılmadığına kırılmış mıdır bilemem, bu konuda gıkı çıkmaz. Kızının çocuk denecek yaşta yuvadan uçup gitmesine üzül - se de telli duvaklı gelin olmasına se - vinmiş olmalıdır. O yıllarda ninemin bir derdi daha vardır, kocasının ilk eşinden olan büyük oğlu Hüseyin… Hasta babasını görmek bahanesiyle sık sık gelmekte, bir bahane bulup azarla - makta hatta dövmektedir. Kocasına da bir şey diyemez. Evliliğinin bo - zulmasından korkar, katlanır. Damadın Sarayköy’ün Acıkuyu Sokağı’nda kaldığı ev durulacak gibi değildir. Dedem, düğünden birkaç ay sonra, “Bizim evde kalın.” diye teklif eder. Üst kattaki bir odayı onlara verirler. Kız, damat, ninem, dedem herkes bu durumdan mem - nundur. En çok da ninem memnun - dur. Çünkü kendisi çalışmak mec - buriyetindedir. Çocuklar; özürlü Osman, dokuz yaşındaki Gülşah ve altısındaki Mahmut ile birlikte hasta kocasının da bakılması gerekir; bu önemli işi de –tekrar evinde yaşa - maya başlayan- ve gözünün önünde olan kızı Feriştah üstlenecektir. O günlerde dedem, damatların - dan evin bahçesinin dip tarafındaki, tapuda eski eşine ait 90 metrekarelik bölümü almasını ve oraya ev yap - masını ister. Babam zaman içinde o arsayı alacak ve kiremit örtülü bir göz oda yaptırarak oraya taşınacak - tır. Taşınmayı hatırlamıyorum; ben dört-beş yaşlarındayken taşınmış olmalıyız. Ben dedemin iki katlı hanay evinde doğmuşum. Dedem hasta yatağındaymış. Ninem, ilk torunu Hasan’ı göstermek istese de de - dem “Nazar değer!” diyerek dönüp bakmamış. Ben dokuz günlük be - bekken de vefat etmiş. Ninem, bir torun sahibi olmanın sevincini tam yaşayamadan kocasını kaybetmenin ve ikinci defa dul kalmanın acısına gark olmuş. Yedi ay sonra bir büyük acı daha yaşamış. “Şengül” adıy - la hitap ettikleri, nüfusta “Gülşah” adını taşıyan on yaşındaki kızının ölüm acısıyla sarsılmış. O yıllarda ninemin bir derdi daha vardır, kocasının ilk eşinden olan büyük oğlu Hüseyin… Hasta babasını görmek bahanesiyle sık sık gelmekte, bir bahane bulup azarlamakta hatta dövmektedir. Kocasına da bir şey diyemez. Evliliğinin bozulmasından korkar, katlanır.

RkJQdWJsaXNoZXIy MTIzMzUy