Previous Page  33 / 44 Next Page
Information
Show Menu
Previous Page 33 / 44 Next Page
Page Background

Hulusi Oral kentin

tarihi için önemli

bir figür. Burada

dile getirdiğimiz

yorumlar, onun tarih

içindeki önemini

ne azaltır ne de

çoğaltır. Kentin sosyal

tarihi yazılacaksa,

bu tarih içinde

onun ve kuşağının

önemini teslim etmek

gerektiğine işaret

eder. Umarım hala

TBMM arşivlerinde

bile bulunamayan

özgeçmişiyle, bir

gün hak ettiği itibar

bu kent tarafından

kendisine sunulur.

Kentin mimari belleği

için kayda değer önemi

bulunan, ancak şimdi

bir harabeye dönen

“Hulusi Oral Konağı”

restorasyonu yapılır,

o ve diğerlerinin

yaşamlarıyla ortaya

koydukları mücadele

sembolü, müzeye

dönüşen mekanda

yaşatılır.

Hulusi Oral ailesiyle

değil, bir ressamdı. Yazıdan sonra

aileden birileri merak edip arar mı

diye bekledim, arayan olmamıştı.

Hulusi Oral kuşağının kendisi de

suskundu. Onların neden uzunca

bir sessizlik içinde kaldığını, meta-

netle ya da kenarda yaşayarak adeta

kendilerini unutturduklarını bilmi-

yoruz. Prof. Dr. Necati İnceoğlu ile

yaptığımız tele-söyleşiden bir bölüm

bu konuda fikir verici olabilir.

Hulusi Oral ses kaydını yayına ha-

zırlarken, Denizli kent merkezi eski

evleri üzerine dikkate değer çalışma-

ları bulunan İnceoğlu’nu aradım. Ne-

cati Hoca bilindiği üzere Denizli’den

Çanakkale savaşanlarına katılanları

yazdığı “Siper Mektupları” başlık-

lı kitabıyla da tanınıyor. Kendisine,

kitap çalışmaları esnasında Hulusi

Oral adına rastlayıp rastlamadığını

sordum. Rastlamadığını belirtti. Son-

ra kendi yaşamında da izler bırakan

bir olguya değindi.

“Benim babam”

dedi,

“Çanakkale Savaşlarına katıldı.

Daha sonra Yemen, Halep, Şam’da da

savaştı. Hatta babam Şam’da esir düş-

mekten son anda kurtulmuş. Atatürk’ün

başında bulunduğu Ordu birliğinin geri

çekilmesi gerekmiş. O birlikteki Babam

Ürdün-İsrail sınırındaki Şeria nehrini,

ürküp kaçan bir atın kuyruğuna tutuna-

rak geçmeyi başarmış.”

Necati İnceoğlu Hoca’ya

“Hulusi

Bey ve Babanız hiç savaştan konuşurlar

mıydı”

diye sorduğumda, şu yoru-

mu yaptı:

“Hulusi Bey’in evi ile bizim

ev birbirine çok yakındı. Hatta babamla

aynı camide namaz kıldıklarını biliyo-

rum. Ama hiç bir araya gelip konuş-

tuklarına şahit olmadım. Babam da bu

konulardan fazla söz etmezdi. Sanırım o

kuşak savaşın belleklerinde bıraktığı izler

nedeniyle, zihinsel bir karartma uygulu-

yordu. Anmak istemiyorlardı. Sohbetini

pek yapmıyorlardı. Savaşın vahşetinde

yaşanan onca insan kaybına karşı duyu-

lan öfkeyi, üzüntüyü, hüznü ve gerçekli-

ği bir tür bastırma biçimi olmalıydı.”

“Denizli Tümeni” olarak bilinen,

Çanakkale’de pek çok şehit vermiş

bu kentin insanları geriye neden bu

kadar az hatıra bırakmış olabilirler?

Bu sorunun yanıtını bir ölçüde Ne-

cati Hoca’nın yorumunda buluyo-

rum, bana oldukça gerçekçi görü-

nüyor. Şüphesiz her bireyin kendi

seçimi ve koşulları bu eksikliğin or-

taya çıkmasında önemli unsurdur.

Ancak, biz savaşı doğrudan hiç ya-

şamamış kuşaklar, o cehennemi ta-

savvur edemeyiz. O nedenle savaşa

tanık olanların bilincine derin bir çi-

zikle iz bırakmış olmasını kavrama-

mız pek mümkün değil. Hulusi Oral

için eklenebilecek başka bir açıklama,

onun otoriter kişiliğinin çevresiyle

kurduğu ilişkide saklı olmalı. De-

nizli Barosu tarihini araştırırken onu

tanıyan eski kuşak üyelerle yaptığım

söyleşilerde bu yanı hep dile getiril-

di. Bazı olumsuz hatıralar aktarıldı

ve çok geç yaşlarda hala avukatlık

yapıyorken, yeni kuşaklarla nasıl bir

kopuş yaşadığı anlatıldı. 1930-40-50’li

yıllarda siyaset yapma tarzının halkçı

değil, seçkinci yanıyla dikkat çekti-

ğine vurgu yapıldı. 1960’lar sonrası

durumun pek değişmediği aktarıldı.

Tek parti döneminde yetişen bir kad-

ro için bunun mümkün olduğunu ka-

bul etmek gerekir. Zaten sonrasında

da pek halkla ilişkiye ihtiyacı kalma-

dığından, belleklerde kayıtlı Hulusi

Oral imgesi değişmeye fırsat bulama-

mış ve öylece devam etmiş olmalı.

Son Söz

Hulusi Oral kentin tarihi için

önemli bir figür. Burada dile ge-

tirdiğimiz yorumlar, onun tarih

içindeki önemini ne azaltır ne de

çoğaltır. Ancak kentin sosyal tarihi

yazılacaksa, bu tarih içinde onun ve

kuşağının önemini teslim etmek ge-

rektiğine işaret eder. Umarım hala

TBMM arşivlerinde bile bulunama-

yan özgeçmişiyle, bir gün hak ettiği

itibar bu kent tarafından kendisine

sunulur. Kentin mimari belleği için

kayda değer önemi bulunan, ancak

şimdi bir harabeye dönen “Hulusi

Oral Konağı” restorasyonu yapılır,

o ve diğerlerinin yaşamlarıyla orta-

ya koydukları mücadele sembolü,

müzeye dönüşen mekanda yaşatılır.

31