Background Image
Previous Page  7 / 44 Next Page
Information
Show Menu
Previous Page 7 / 44 Next Page
Page Background

Dış görünüşü ve kişilik yapısı:

MerhumNaci Hoca'yı bu satırların yazarı olan ben ve

arkadaşlarım, -tahminime göre- ilk olarak 1957-58

yıllarında, Denizli Lisesinin orta kısmında okurken,

arada bir cuma günleri ve Ramazan geceleri gittiğimiz

Yeni Cami'de tanıdık. 1960'lı yılların başında ise, bizler

Denizli Lisesinde okurken, o da dışarıdan lise bitirme

sınavlarına hazırlanıyordu. Lise Caddesi üzerinde

bulunan Çatalçeşme Parkı'nın, o zamanlar ortasında

fıskıyeli havuzunda ördeklerin yüzdüğü, kanarya sesleri

arasında sakin bir görünüm sergileyen çay bahçesinde

zaman zaman bazı derslere birlikte hazırlandığımız

olurdu.

Çok sıcak yaz günleri dışında, daima takım elbiseli,

kıyafetine ve gömleğine uygun kravatı ile son derece

temiz giyimli zarif ve ayrıcalıklı bir kişilik sergilediğini çok

iyi hatırlıyorum. Söz ve davranışlarında dikkatli ve

uyanık tavırlı idi. Yaşı ve konumu ne olursa olsun,

karşısındakini dikkatle dinleyerek, ona önem ve değer

verdiğini açıkça belli eder, böylece hemen herkesle

barışık olarak sıcak ilişkiler kurmayı başarırdı.

Bizlerin, gençliğin verdiği ataklıkla son derece

hareketli olduğumuz o dönemlerde, vakur ve sakin

tavırları ile daha dengeli olmamız yolunda farkına

varmadığımız, daha doğrusu varamadığımız bir

ustalıkla rehber olur; “Bakın ben, nasıl sabır ve dikkatle

yılmadan bu yaşımda çalışıyorum, sizler okuma

çağınızda daha da gayret göstermelisiniz...” gibilerden

örnek bir kişilik sergilerdi. Bu da, bizim daha titiz bir

şekilde çalışmamız ve daha çok çaba harcamamız

gerektiği noktasında tam bir motivasyon olurdu.

Daha öncesinde ve bizlerin okuduğu 1950'li, 1960'lı

yıllarda Denizli Lisesinin orta kısmından itibaren, giyim

kuşamımızla ilgili olarak saçımızdan, başımızdan,

şapka, kravat mecburiyetinden, ayakkabıların

boyasından başlamak üzere; sınıf içi, sınıf dışı bütün

davranışlarımız, söz ve hareketlerimizle birlikte eğitim-

öğretim de gerçekten çok sıkı ve hatta -itiraf etmek

gerekirse- sıkıcı idi.

Bu durum, derslerden ve konularından değil;

idarecilerin ve hocaların başarıyı aşırı disiplinde gören

anlayış ve davranışlarından kaynaklanıyordu. Yoksa

hepimiz yeni şeyler öğrenmek, başarılı olmak ve

İstanbul, Ankara üniversitelerinde okumak, muhakkak

başarıyı yakalayıp iyi yetişmiş insanlar olarak

memleketimize, milletimize hizmet etmek istiyor ve onun

için de çok çalışıyorduk. En çok sevdiğimiz dersler ise,

hiç şüphesiz hocasını çok beğendiğimiz ve sevdiğimiz

dersler idi.

Ancak, okulda sınır tanımayan disiplinin yarattığı

korku ve çekingenlik bizleri yıldırıyor, bazı hocalardan

uzaklaşma isteğimiz, ister istemez onların derslerinden

de soğumamız sonucunu doğuruyordu. Bu çerçevede

içimizde, Aydın ve İzmir gibi bazı yakın illerin liselerinde

okuma isteği uyanmış ve hatta giden arkadaşlarımız bile

olmuştu.

Bunu, bazı hocalarımız yıllar sonra çok iyi anlamışlar

ve bizlere: “Sizleri ne kadar sıkmış ve üzmüşüz. Bunu,

sizler mezun olup gittikten sonra çok iyi anladık. Kusura

bakmayın, çocuklar!” demek gereğini duymuşlardı.

Ama, her şeye rağmen kendilerine minnet ve şükran

duygularımızı dile getirmek, vicdani bir görevdir.

İşte böyle bir ortamda bizlere, Çatalçeşme'de birlikte

gerçekleşen çalışmalarımız sırasında, hemen her dersi

ve konuyu sevdiğimiz takdirde, daha başarılı

olacağımızı ifade yolunda merhum Naci Hoca'mızın,

Yeni Cami

de vaaz verirken.

5