Previous Page  33 / 44 Next Page
Information
Show Menu
Previous Page 33 / 44 Next Page
Page Background

Halk hekimliği içerisinde yani doktora

baş vurmadan halkın kendi gelenek ve gö-

reneklerinden gelen tedavi yöntemleriyle

aydeşliğin değişik tedavi yöntemleri vardır.

Bunlardan bir tanesi şöyledi

r:

Çocuk kanının

bulaşmadığı yani akraba olmadığı bir kadın

tarafından üç yol ağzında çimdirilir(banyo

yaptırılır). Kadın bir elek ya da kalbur içe-

risine bıçak, çivi, makas gibi değişik metal

eşyalar koyar. Sonra bunu eleği çocuğun

kafası üzerinde tutup onun üzerinden su

dökerek çocuğa banyo yaptırır. Böylece

çocuğun aydeşlikten kurtulacağına inanılır.

Bu konuda bir diğer tedavi şekli de, onu

bizzat yaşayanların anlatımıyla şu şekilde-

dir:

Yıl 1959 veya 1960... Acıpayam’ın Göl-

cük köyü... Mustafa’dan olma Cemile’den

doğma 1934 doğumlu Fatmana, “çocuk

gelin” denecek yaşta evlendirilmiştir. Ko-

cası, aynı köyden Muhammed Sönmez’dir.

İlk çocuğunu kucağına, henüz 17 yaşında

iken, 1950 yılında alır, adını Nihat koyarlar.

Nihat, zamanla büyüyecek, Denizli Lise-

si’nden mezun olduktan sonra Almanya’ya

gidecektir. Tanıştığı bağlaması ile pek

güzel anlaşacak ve Denizli’nin hatta Ege

Bölgesi’nin tek âşığı olarak, Ozan Nihat

adıyla nam salacaktır. Sözün kısası, “Aydeş

Pişirmek” başlıklı yazımızın kahramanı olan

Fatmana, Ozan Nihat’ımızın anasıdır.

Fatmana’nın Nihat, Kemal (ölür), Neca-

ti, Ülkü, Perihan (ölür)vebunlardan sonra

1959 yılında bir oğlu daha dünyaya gelir.

Adını Yalçın koyarlar. Çocuk, nedense pek

zayıftır. Anasının sütü yetersiz gelmektedir;

bu sebeple pirinç, inek sütü vs. ile büyütül-

meye çalışılır.

Yalçın’ın yedi aylık olduğu günlerden bi-

rinde, Gölcük Köyünden olup da komşu

köylerden Alcı’ya gelin gitmiş Elif Kadın,

misafirleri olur. Elif, “Çocuğun hayırlı ömür-

lü olsun!” dedikten sonra Fatmana’ya sorar:

-Bu çocuğun adı ne?

-Yalçın...

-Hiç Yalçın olur mu? Kayınpederinin adı

Mehmet, Mehmet koyun.

Büyük sözüne uyarak Yalçın’a Mehmet

demeye başlarlar. Fakat nazar mı değ-

miştir ne, o günden sonra çocuğa bir hâl-

ler olur. Sırtında, başında çıbanlar çıkar. O

zamanın sağlıksız ortamında insanlarda

çıban çıkması olağandır. Önce “Nasılsa

geçer!” diye pek önemsenmez. Bildikleri,

çevreden duydukları kocakarı ilaçlarını de-

nerlerse de netice alamazlar. Çıbanlar hem

büyüktür hem de sayıca fazladır. Zaten za-

yıf olan çocuk, iyice rahatsızlanır, yemeden

içmeden kesilir ve bir deri bir kemik kalır.

Üstüne bir de ishal olur. İyice hâlsiz kaldığı

için ağlamayı bile beceremez, ancak hafif

iniltiler çıkarabilir.

Cemile Ana, çaresizlik içindedir, torununu

kaybetmekten korkmaktadır.

-Fatmana kızım, sen bu çocuğu kucaklar-

ken, emzirirken Besmele çekmeyi unutmuş

olmalısın. Bu sebeple çocuk Aydeş olmuş,

şeytan kendi çocuğu ile değiştirmiş. Kızım,

bunu Alcı’ya, Elif’e götürelim. Elif, Aydeş pi-

şiriversin.

Bir cumartesi günü Fatmana, bir umutla

çocuğu sırtına sarınır. Anası bir eşeğe bi-

ner. O, sırtında oğlu Yalçın, yanında diğer

oğlu Nihat olduğu hâlde yaya yürüyerek bir

saat sonra Alcı Köyüne, Elif Kadının evine

varırlar. Fatmana;

-Elif Ana, der. Adını Mehmet koyduğun

oğlum, Aydeş olmuş. Aydeş pişiriver.

Elif Ana, yakın komşularından üç kadın

çağırır. Çocuk, kıvrılarak ucu yere değmiş

bir asma dalının içinden geçirilir. Dal için-

den geçirme işlemi üç defa tekrarlanır. Her

seferinde Fatmana çocuğu uzatır, karşısına

geçen kadın alır ve yeniden dalın üzerinden

anasına verir. Birlikte, üç yol ağzı (kavşağa)

bir yere gidilir. Elif Kadın, irice üç taş bula-

rak onları sacayağı şeklinde koyar. Taşların

üzerine bir içi boş kazan yerleştirir. Kaza-

nın altına da üç eňse (yarım yanmış fakat

sönmüş odun) sokar. Çocuğu kazanın içine

oturtur ve yanına da kendisi çömelir.

Komşu kadınlardan biri kazanın yanına

sokulur, ayağıyla eňselerden birini kazanın

altına doğru iteler. Bu iteleme ateş harlan-

dırmak içindir. Elif Kadınla aralarında şu

konuşma geçer.

-Elif, niye geldin?

-Aydeş pişirmeye geldim.

-Pişirebilir misin?

-Pişiririm, pişiririm; şişiririm bile.

O kadın, geldiği yönün aksine geçerek

durur. İkinci kadın da diğer eňselerden bi-

rini itekler ve Elif Kadın ile aralarında aynı

konuşma geçer.

-Elif, niye geldin?

-Aydeş pişirmeye geldim.

-Pişirebilir misin?

-Pişiririm, pişiririm; şişiririm bile.

Bu kadın da geldiği tarafın karşısına ge-

çerek bekler. Aynı sahne, üçüncü kadın ile

Elif Kadın arasında aynen tekrarlanır. Elif

Kadın, Fatmana’ya döner.

-Şimdi çocuğunu kazandan alıp köyüne

gideceksin. Kazandan alırken, onu hasta-

landıran şeytana doğru üç defa uzatarak;

“Al çocuğunu, ver çocuğumu!” diyeceksin.

Sonra köyüne kadar hiç ardına bakmadan

gidecek ve bir hafta sonra yine geleceksin.

Şunu da unutma; çocuğu, burada yaptığın

gibi, bir hafta ara ile iki defa daha ağaç dalı

deliğinden geçirmen gerekiyor.

Fatmana, kazanın yanına gider. Çocuğu-

nu ellerine alır, biraz kaldırır. Kazanın içine

üç defa uzatıp çeker ve her defasında şey-

tana şunu söyler:

-Al çocuğunu, ver çocuğumu! Al çocuğu-

nu, ver çocuğumu! Al çocuğunu, ver çocu-

ğumu!

Oğlunu kaptığı gibi yine kaynanası ile

birlikte ardına bakmadan Gölcük’e doğru

yürür. Fatmana, birer hafta ara ile iki cu-

marteside daha Alcı’ya gider. Bu defa ya-

nında yol arkadaşı olarak yalnız dokuz-on

yaşlarındaki oğlu Nihat vardır.Yalçın’ın

tedavisi üç seansta tamamlanır. İkinci ve

üçüncü haftalarda çocuk, Elif Kadının tem-

bihine uyularak Gölcükte, evlerinin yakının-

daki bir çam ağacının yere değen dalı ile

gövde arasında kalan aralıktan da geçirilir.

Tabii bu arada Fatmana’nın anası da bir

taraftan kocakarı dermanı merhemlerle te-

daviye devam eder. Zaman içinde çıbanlar

kaybolur, çocuk da sağlığına kavuşur. Her

ne kadar Elif Kadından medet umulmuş

olsa da onun nazarının değdiğine inandık-

ları için çocuğa tekrar Yalçın diye seslen-

meye başlarlar.

Yedi aylık iken sağlığına kavuşturulması için Aydeş aşı

pişirilen Yalçın Sönmez

Fatmana Sönmez

31