Erdal Vural Kesimli anlatımı:
Şeytanpazar manav esnaflarından Hünerli vardı. O zamanlar Denizlililer kırmızı elmaya
çok meraklıydı. Beyaz elmayı pek alan olmazdı. Hünerli amca beyaz elma satın alır, tezgâha
koyar. Onlar da satılmaz. O da biraz da muziplik olsun diye elmaları evine götürür kırmızıya
boyar, getirir tekrar tegâha koyarak satar. Satarken de şöyle bağırır:
“Şeytan pazarı burası, şeytan pazarı, çok güzeldir burası; elmaları taptaze ve kırmızı!..”
Kırmızı elmaları alanlar evlerine gelip de yıkadıklarında elmaların boyası çıkar beyazlığı
ortaya çıkar. Bu olayı da manav Hünerli, Ali Kesimli’ye ve çevre esnafına gülerek anlatır.
“Ne yapayım, baktım beyaz elmalar satılmıyor; kırmızıya boyadım sattım!..” der. “Siz al-
mazsanız almayın!..” der. Bu şakalaşma ve yakıştırma bir süre sonra yayılır, kalıcı olur.
İşte, pazarın Şeytanpazarı adını alışının kaynağı olarak gösterilen yaşanmışlıklardan bi-
risi budur.
Hurşit Türkay anlatımı:
Şimdiki Külahçıoğlu Un Fabrikasının olduğu yerde dedemin bakkalı vardı. Dedem Meh-
met Öztürk 1905 doğumluydu. Kendisi sözün senet olarak değerlendirildiği zamanlarda
sözüne güvenilen görmüş geçirmiş bir kimseydi. Herkes onu dinler. Akıl sormaya gelirdi.
İşte o dedem bana 1965 lerde anlatmıştı: “Korucuk köyünden bir kişi eşeğiyle Şeytanpaza-
rı’na gelir. Alış veriş, pazar derken akşam evine döndüğünde yüzüne inme inmiş (felç olmuş)
olarak döner. Onu o vaziyette görenler… “Gördünüz mü işte; sabah giderken bir şeyi yoktu.
O pazarda şeytan var ki babamızı, amcamızı şeytan çarpmış!..” derler… Mehmet Öztürk’ün
yüzündeki felç durumunu şeytan çarpmış olarak değerlendirirler.
Mehmet Öztürk’ün dedeme söylediği söz de şöyledir: “Pazarda eşekçe eşeğe bir şey ol-
madı. Olan bana oldu. Şeytan bana çarptı!..” der.
O günden sonra halk arasında “O pazarda şeytan var… O pazar, şeytanlı pazar!..” derken
olur isin “Şeytanpazarı” İster tevatür deyin ister efsane anlatım böyle…
Bir başka izah: Işığın yetersiz olduğu akşam vakitlerinde gerek aydınlatma yetersizliği,
gerekse seçilerek alınmasına rağmen çürük sebze ve meyvelerin de alınmış olması bazı
esnafın da belki bilerek çürükleri koymasından dolayı, insanlar mutsuz olurdu. Dini hassa-
siyetleri olan insanlar da akşam vaktinde şeytanların ortalıkta dolaştığına inandıklarından
aldanma ve aldatılmayı şeytana bağladıkları için sohbetin, şakalaşmanın ya da sitemin
içine şeytanı korlardı. Bu keyfiyet de bir süre sonra Şeytanpazarı adının kolayca kabul gör-
mesini sağlayan etkenlerden olmuştur. Nitekim halk arasında akşam güneşin batma vakti
için “Şeytanın karı boşadığı zaman!..” sözünün kullanılması da akşam ile şeytan ilgisi için
hazır bir zemin oluştururdu…
Anadolu’da geleneksel pazarlar hâlâ daha sabah erkenden kurulur. Sabahın bereketine,
meleklerin yeryüzüne dağıldığına bundan dolayı da nasibin rızkın bolluğuna inanılır. Bu pa-
zarlar öğleye varmadan da biter. Akşam vakti meleklerin çekildiği şeytanların yer yüzüne
dağıldığı zamanlar olarak değerlendirilir. Rızkın daralacağı, bereketin kaçacağı inancıyla
herkes evine çekilir çoluk çocuk aile mutluluğu, konu komşu ziyaret ve misafirliklerle ge-
çirilirdi. İşte bu alışkanlık içerisinde özel bir konuma sahip olan Şeytanpazarı’nın bu isimle
anılması halk muhayyilesinin vakit, aldanma aldatma ve şeytan algısıyla kolayca oluşturu-
verdiği bir isme dönüşmüştür diye düşünüyoruz.
Sözün özü, kadîm Denizlililerin hatıralarında kalan efsane bir pazarıdır Şeytanpazarı.
ŞEYTANPAZARI ADININ BİLİNMEYEN HİKÂYESİ:
15