Background Image
Previous Page  26 / 44 Next Page
Information
Show Menu
Previous Page 26 / 44 Next Page
Page Background

Naile Hanım, 1935 senesinde, bir kış günü Tavas

kazasının Orta Mahallesinde- adı geçen mahalle,

ilçenin daha çok şehirli hayat nizamının yaşandığı

yerdir- kendi evlerinde gözlerini dünyaya açmıştır.

Annesi o yılların tipik bir ev kadınıdır. Babası terzidir.

Fakat bu mesleğini pek icra etmemiştir. Arada hayvan

alım-satım işleriyle uğraşmış; daha çok babadan kalan

mirası arkadaşlarıyla tüketmiştir.

Naile Hanım'dan, çocukluk yıllarını anlatmasını

istediğimizde, aklına gelen ilk mesele İkinci Dünya

Savaşı sırasında -ki bu dönem onun çocukluk yıllarına

denk gelir- kendisinin ve ailesinin yaşamış olduğu

yokluklar ve kıtlıklardır.

“Un yok! E'mek yok! Goca ninen Goca Küllüğe eline

keseyi alıp un almaya gidedi. 6 kilo- 10 kilo un alı gelidi.

Onunna e'mek dedik. Yuka e'meği.. Bigün kapıya asker

çıkıgeldi. E'mek istedi. Ben de vedim.”

“Yürüyerek Akdağ'a sobada yakmak için çalı

toplamaya gidilidi. Komşula anlaşı; yıldız doğunca

çıkalım diye... Saat yok! Çok çektiler. Çıkınlarına e'mek

goyaladı. Başka katık yok! Sobalada çalı çatılıdı... İki-üç

eşek yükü odun alınıdı... Odun alınsa sevinidik.”

Çocukluğuna dair anlattığı bir diğer şey oynadıkları

oyunlardır. Pek çok Anadolu yöresinde olduğu gibi

Tavas'ta da kız çocukları arasında ip atlamak ve evcilik

oynamak ilk akla gelen oyunlardandır. Bunun dışında

çaputtan, tüylerle ve çivilerle kendi oynayacakları

bebekleri kendileri yaparlarmış. Kendisi o kadar güzel

bebekler yaparmış ki; arkadaşları da ona yaptırırmış

oyuncak bebekleri.. Bir gün 7-8 yaşlarındayken

kırpıntılardan bebek yorganı yapmış. Bir arkadaşı da

bunu çok beğenip kendisinden habersiz almış ve yıllar

sonra gelip helâlleşmiş. Tabi oyunlar için ayırabildikleri

zaman son derece kısıtlıdır. Zira yaşıtları gibi kendisinin

de ev işleri ve nakışla ilgilenmesi gerekmektedir. Kendi

ifadesiyle:

“Çocukken oyun oynadık. Çağırırladı evden; işinizin

başına geçin, diye. Acçık da oynayalım diye can atadık.

Biraz sokakta oyun oyna, sonra yine nakışın başına

oturuduk.”

Naile Hanım'ın küçüklük yıllarındaki eğitim süreci de

Anadolu'daki genel durumu yansıtır niteliktedir. Bilindiği

gibi yakın bir zamana kadar -hatta bugün bile bazı

yörelerde- kız çocukları okullara gönderilmezdi. Kendisi

okul çağına geldiğinde arkadaşı Melân teyzenin babası,

kızıyla birlikte Naile Hanım'ı da Gazi İlkmektebi'ne

yazdırmak istemiş. Ancak babası, hasta yatağında, bu

meseleye kesinlikle olmaz diyerek karşı çıkmış.

Kendisinin anlattığına göre o günden beri hatta bugün

bile okuma arzusu, içinde hep ukde olarak kalmış.

Bununla birlikte Naile Hanım temel Kur'an eğitimi

alması için, evlere hocaya gönderilmiş.

Naile Hanım'ın anılarında, bu Kuran eğitiminin kalıcı

bir şekilde yer etmiş olduğunu görmekteyiz. Zira Kuran

eğitimini veren hoca, dersleri bir çocuk oyunu oynanır

gibi aktarırmış. Anlaşılan çocukluğunda çok kısıtlı

zamanlarda oynamasına izin verilen Naile Hanım,

çocukluk dönemindeki bu eksikliği Kuran eğitimi

sürecinde doldurur. Naile Hanım bu durumu şu şekilde

aktarmaktadır:

“… bi odun alıdık gış gününde. Bürgü bürünüdük.

Hocaya gidedik. Toplanıdık. Sırası geleni okuduveridi

hoca. Subhâneke'den başladık. Üç-beş gün sona başka

sureye geçedik. 'Elem neşrah' ile bitiridik.”

Kuran'da “Elem neşrah leke sadrak” ile başlayan

İnşirah Sûresi'nin son âyet-i kerîmesi: “Ve ilâ Rabbike

ferğab” dır.

“… 'Ferğab tacı kab' dedi hoca. Tacın gapıldı bitti. Bi

da yeniden başladık. Sübhâneke'den başladık gine.

Goca ninen 'tuzumba' denen nohutlu buydey

bişiriveridi. Onu alı gidedik, hep yeledi çocu'la ordaki.

Yaaa üç yo tacım gapıldıdı benim. Üç yo tekrarladım.

Nurda yatsın Cerezçi Mustıfa dede ne güze okuttu…”

“Tacının kapılma”sını, bugünkü kep fırlatma törenine

benzeterek; gurur ve hüzünle anar o günleri Naile

Hanım.

Gelini ile bağ evinde oya yaparlarken. 1980

24