***
Naile Hanım dillendirdiği hayat hikâyesinde
yakınlarının kaybından özellikle söz eder. Gerek kendi
tanıklık ettiği, gerekse de büyüklerinden dinlediği ölüm
olayları bugüne kadar hafızasında kalıcı bir yere sahip
olmuştur. Nitekim konuşmasının önemli bir bölümünü
ölen akrabalarına ayırdı. Ölüm konusunda öncelikle,
kendisi doğmadan önce ölen dedesi, küçük yaşta
kaybettiği anneannesi ve babaannesi ile Karahüyük'e
elbise satmaya gittiğinde kalp krizi geçirip vefat eden
Terzi Hacı İsmail dedesinden bahseder. Bunların dışında
üç sevdiğinin ölümünü detaylarıyla anlatır.
Kendisinin anlattığına göre Terzi İbrahim Çavuş oğlu
Terzi İbrahim dayısı askerden gelince hasta olmuş ve üç
sene bu hastalıktan çektikten sonra vefat etmiş. Naile
Nine çok genç ve son derece yakışıklı olan İbrahim
dayısının ölümünü kadınların nazarına bağlamaktadır.
Kendisinin ifadesiyle: “Nazar ilmiş de hasta olmuş,
ölmüş. Üç kadın sölemiş, ciğerine işlemiş. Arkasından
sölemişle de ensesinden ağrı girerimiş. Akıllı, fikirli
birimiş. Evle yapmış. Nişanlarını hazırlamış. Ailesinin
ihtiyaçlarını karşılamış. Ya'mış bida ka'mamış”. Bu
duruma dayanamayan ninesinin aklını yitirmesi de
Naile Hanım'ın hatırında kalanlar arasında : “Nenem
gari; sokakladan ev içlerine girmemiş; '…İbramım…
İbramım…' diye. Aklını hilen perşan etcemiş. Yaşlı birisi :
'Otur bakan. Eline bi iş al bakan' demiş. Ondan keri bi
hastalık bulmuş: '… İbrahiim... Önüme gelse bakcak
halım yok' demiş galan.”
Naile Ninenin yukarıda anlattığı meseleden de
anlaşılacağı üzere, yöre insanı içeriği ve nedenleriyle
kolaylıkla açıklayamadıkları bazı ölüm vakalarını,
bazen nazar gibi, bazen de arkasından konuşmak gibi
bir kısım metafizik hakîkatlerle açıklamaktadırlar. Yani
İslam itikadının bir gerçeği olan nazar olgusu ile ifade
etmektedirler. Öte yandan ölüm teması ve etrafında
kurgulanan anlayış, ahalinin hayatlarını disipline
etmede ve oto-kontrollerini sağlamada, etkin ve
yaptırım gücü olan bir niteliğe sahiptir.
Naile Hanım ikinci olarak Çanakkale Savaşında
yitirdikleri İbrahim Çavuş oğlu Mustafa dayısından söz
eder:
“Kurşun yüzünün bi tarafından girmiş, öbür
tarafından çı'mış. Dişleri hep dökülmüş. Tenekeden diş
oturtmuşla. O da kesmiş ağzının içini. Tebdil-i havaya
yollamışla buraya. Ağzı al gan içinde. O zamanla
doktor mu va böle? İlaçla mı va? Üç- beş gün sona hadi
bida çağırmışla, harp çıkıştı diye.. İki tane at vemişle
eline.. Konakaltı'na uğurlamaya gitmişle goca ninengil.
Atlar göğlere çövüyomuş. Onun ağzı yara içinde. Eski
yoldan Denizli'ye yayan gitmiş. Gitmiş bi daha yok! O
gidişmiş! Gelmemiş gari. 'Gidiş o gidişimiş' dedi goca
ninen. Bi daha gömemişler galan.. Al ganlar içinde
ağzı… Onlar şehittir inşallah. Hep genç genç gitmişle.
Orlada kalmış. Kimbili nelede hindi? Onna olsa açcık
üreledi. Elle bek çok gari.”
Naile ninenin anlattığı bu örnekten de anlaşılacağı
üzere yetişkin erkeklerin ölümü aileler adına ciddi bir
kayıp olarak algılanmaktadır. Ailelerin prestijlerinin,
sahip oldukları nüfusların niceliklerine göre belirlendiği
bir anlayışta, bir erkeğin kaybı potansiyel nüfusun kaybı
olarak düşünülmektedir.
Son olarak Naile Nine kardeşinin kaybıyla yaşadığı
dramı şu şekilde aktarır:
“Üç kardeştik. Ablam Mahnûr (büyük teyzen) 14
yaşında öldü. Zatürreden... Doktor Ziya Bey, günde iki
kez geldi, ablama bakmaya. Ben o zaman 7
yaşındadım. Kendisi bek (pek) güzedi. 19 günün içinde
soğuktan öldü. Gış günü aya'lı el tezgâhında çalışmaya
gitti. Ayalarından soğuk almış. Yaş (ıslak) bir şey
işliyomuş. Ayalarına su dökmüş devamlı. Bi gün eve
geldi. 'Üşüdüüm, üşüdüüm' diye. Üzerini örttük. Yatış o
yatışmış. Bi daha kakımadı. Gitti gara yerin gara toprak
oldu onna!”
***
Naile Nine ile yaptığım sözlü tarih görüşmesinde ön
plana çıkan ikinci konu ise; yüzyıllardır Tavas'ın yerel
ekonomisini şekillendiren dokumacılıktı. Bilindiği gibi
Selçuklular döneminden itibaren Denizli ilinin en önemli
ekonomik faaliyeti dokumacılık ve benzeri giyime dayalı
iş kolları olmuştur. Bu durum İbn-i Batuta'nın ve Evliya
Çelebi'nin seyahatnâmelerinde açıkca anlatılır. Yine
Prof. Dr. Tuncer Baykara'nın “Selçuklular ve Beylikler
Çağında Denizli” kitabında yazdığı üzere; Neşrî ve
Aşıkpaşazâde gibi Osmanlı tarihçileri, Denizli'nin
alemlü ak bezlerinden övgüyle söz ederler. Yakın
geçmişte de tekstil ana geçim kaynaklarından biridir
Tavas'ta. Dokumacılık 19. ve 20. asrın ilk yarısında hâlâ
yaygın bir meslektir. Meselâ, “19. Asır Ortalarında
Tavas Kazası” adlı eserin sahibi Prof. Dr. Mübahat S.
Kütükoğlu; bu yüzyılda Yarengüme kazasında
dokumacılıkla uğraşanların, nüfusa oranının yüzde 30'a
tekâbül ettiğini belirtmektedir. Kazanın mahalleleri esas
alındığında; Samanlık Mahallesi'nde 118 aile, Orta
Mahalle'de 142 aile, Yaka Mahallesi'nde de 108 aile
dokumacılıkla uğraşmaktadırlar.
Tıpkı yöredeki aileler gibi Naile Hanımlar da
geçimlerinin bir kısmını dokumacılık üzerinden elde
ederlerdi. Naile Ninenin dokumacılık ile ilgili tecrübeleri
çocukluk yıllarından itibaren başlamaktadır.
“Çocukken, 8–10 yaşlarındaken gergef (nakış)
işledik. Dört ayaklı gergefin üstüne geredik mendili.
Dört ucunu işledik. Adı çevre idi. Damada verilen düğün
bohçasının adıdır çevre. İçine peşkir gibi şeyler konudu.
İşlediğimiz nakışlar satılıdı. Komşumuz 170 kuruşa
satadı.”
Karahüyük'teki pazarda vefat eden Hacı İsmail
dedesi ile nazar değmesi sonucu ölen İbrahim dayısı ve
Çanakkale'den dönmeyen Mustafa dayısı da iyi birer
25