Background Image
Previous Page  27 / 44 Next Page
Information
Show Menu
Previous Page 27 / 44 Next Page
Page Background

***

Naile Hanım dillendirdiği hayat hikâyesinde

yakınlarının kaybından özellikle söz eder. Gerek kendi

tanıklık ettiği, gerekse de büyüklerinden dinlediği ölüm

olayları bugüne kadar hafızasında kalıcı bir yere sahip

olmuştur. Nitekim konuşmasının önemli bir bölümünü

ölen akrabalarına ayırdı. Ölüm konusunda öncelikle,

kendisi doğmadan önce ölen dedesi, küçük yaşta

kaybettiği anneannesi ve babaannesi ile Karahüyük'e

elbise satmaya gittiğinde kalp krizi geçirip vefat eden

Terzi Hacı İsmail dedesinden bahseder. Bunların dışında

üç sevdiğinin ölümünü detaylarıyla anlatır.

Kendisinin anlattığına göre Terzi İbrahim Çavuş oğlu

Terzi İbrahim dayısı askerden gelince hasta olmuş ve üç

sene bu hastalıktan çektikten sonra vefat etmiş. Naile

Nine çok genç ve son derece yakışıklı olan İbrahim

dayısının ölümünü kadınların nazarına bağlamaktadır.

Kendisinin ifadesiyle: “Nazar ilmiş de hasta olmuş,

ölmüş. Üç kadın sölemiş, ciğerine işlemiş. Arkasından

sölemişle de ensesinden ağrı girerimiş. Akıllı, fikirli

birimiş. Evle yapmış. Nişanlarını hazırlamış. Ailesinin

ihtiyaçlarını karşılamış. Ya'mış bida ka'mamış”. Bu

duruma dayanamayan ninesinin aklını yitirmesi de

Naile Hanım'ın hatırında kalanlar arasında : “Nenem

gari; sokakladan ev içlerine girmemiş; '…İbramım…

İbramım…' diye. Aklını hilen perşan etcemiş. Yaşlı birisi :

'Otur bakan. Eline bi iş al bakan' demiş. Ondan keri bi

hastalık bulmuş: '… İbrahiim... Önüme gelse bakcak

halım yok' demiş galan.”

Naile Ninenin yukarıda anlattığı meseleden de

anlaşılacağı üzere, yöre insanı içeriği ve nedenleriyle

kolaylıkla açıklayamadıkları bazı ölüm vakalarını,

bazen nazar gibi, bazen de arkasından konuşmak gibi

bir kısım metafizik hakîkatlerle açıklamaktadırlar. Yani

İslam itikadının bir gerçeği olan nazar olgusu ile ifade

etmektedirler. Öte yandan ölüm teması ve etrafında

kurgulanan anlayış, ahalinin hayatlarını disipline

etmede ve oto-kontrollerini sağlamada, etkin ve

yaptırım gücü olan bir niteliğe sahiptir.

Naile Hanım ikinci olarak Çanakkale Savaşında

yitirdikleri İbrahim Çavuş oğlu Mustafa dayısından söz

eder:

“Kurşun yüzünün bi tarafından girmiş, öbür

tarafından çı'mış. Dişleri hep dökülmüş. Tenekeden diş

oturtmuşla. O da kesmiş ağzının içini. Tebdil-i havaya

yollamışla buraya. Ağzı al gan içinde. O zamanla

doktor mu va böle? İlaçla mı va? Üç- beş gün sona hadi

bida çağırmışla, harp çıkıştı diye.. İki tane at vemişle

eline.. Konakaltı'na uğurlamaya gitmişle goca ninengil.

Atlar göğlere çövüyomuş. Onun ağzı yara içinde. Eski

yoldan Denizli'ye yayan gitmiş. Gitmiş bi daha yok! O

gidişmiş! Gelmemiş gari. 'Gidiş o gidişimiş' dedi goca

ninen. Bi daha gömemişler galan.. Al ganlar içinde

ağzı… Onlar şehittir inşallah. Hep genç genç gitmişle.

Orlada kalmış. Kimbili nelede hindi? Onna olsa açcık

üreledi. Elle bek çok gari.”

Naile ninenin anlattığı bu örnekten de anlaşılacağı

üzere yetişkin erkeklerin ölümü aileler adına ciddi bir

kayıp olarak algılanmaktadır. Ailelerin prestijlerinin,

sahip oldukları nüfusların niceliklerine göre belirlendiği

bir anlayışta, bir erkeğin kaybı potansiyel nüfusun kaybı

olarak düşünülmektedir.

Son olarak Naile Nine kardeşinin kaybıyla yaşadığı

dramı şu şekilde aktarır:

“Üç kardeştik. Ablam Mahnûr (büyük teyzen) 14

yaşında öldü. Zatürreden... Doktor Ziya Bey, günde iki

kez geldi, ablama bakmaya. Ben o zaman 7

yaşındadım. Kendisi bek (pek) güzedi. 19 günün içinde

soğuktan öldü. Gış günü aya'lı el tezgâhında çalışmaya

gitti. Ayalarından soğuk almış. Yaş (ıslak) bir şey

işliyomuş. Ayalarına su dökmüş devamlı. Bi gün eve

geldi. 'Üşüdüüm, üşüdüüm' diye. Üzerini örttük. Yatış o

yatışmış. Bi daha kakımadı. Gitti gara yerin gara toprak

oldu onna!”

***

Naile Nine ile yaptığım sözlü tarih görüşmesinde ön

plana çıkan ikinci konu ise; yüzyıllardır Tavas'ın yerel

ekonomisini şekillendiren dokumacılıktı. Bilindiği gibi

Selçuklular döneminden itibaren Denizli ilinin en önemli

ekonomik faaliyeti dokumacılık ve benzeri giyime dayalı

iş kolları olmuştur. Bu durum İbn-i Batuta'nın ve Evliya

Çelebi'nin seyahatnâmelerinde açıkca anlatılır. Yine

Prof. Dr. Tuncer Baykara'nın “Selçuklular ve Beylikler

Çağında Denizli” kitabında yazdığı üzere; Neşrî ve

Aşıkpaşazâde gibi Osmanlı tarihçileri, Denizli'nin

alemlü ak bezlerinden övgüyle söz ederler. Yakın

geçmişte de tekstil ana geçim kaynaklarından biridir

Tavas'ta. Dokumacılık 19. ve 20. asrın ilk yarısında hâlâ

yaygın bir meslektir. Meselâ, “19. Asır Ortalarında

Tavas Kazası” adlı eserin sahibi Prof. Dr. Mübahat S.

Kütükoğlu; bu yüzyılda Yarengüme kazasında

dokumacılıkla uğraşanların, nüfusa oranının yüzde 30'a

tekâbül ettiğini belirtmektedir. Kazanın mahalleleri esas

alındığında; Samanlık Mahallesi'nde 118 aile, Orta

Mahalle'de 142 aile, Yaka Mahallesi'nde de 108 aile

dokumacılıkla uğraşmaktadırlar.

Tıpkı yöredeki aileler gibi Naile Hanımlar da

geçimlerinin bir kısmını dokumacılık üzerinden elde

ederlerdi. Naile Ninenin dokumacılık ile ilgili tecrübeleri

çocukluk yıllarından itibaren başlamaktadır.

“Çocukken, 8–10 yaşlarındaken gergef (nakış)

işledik. Dört ayaklı gergefin üstüne geredik mendili.

Dört ucunu işledik. Adı çevre idi. Damada verilen düğün

bohçasının adıdır çevre. İçine peşkir gibi şeyler konudu.

İşlediğimiz nakışlar satılıdı. Komşumuz 170 kuruşa

satadı.”

Karahüyük'teki pazarda vefat eden Hacı İsmail

dedesi ile nazar değmesi sonucu ölen İbrahim dayısı ve

Çanakkale'den dönmeyen Mustafa dayısı da iyi birer

25