Previous Page  8 / 44 Next Page
Information
Show Menu
Previous Page 8 / 44 Next Page
Page Background

Ö.G. Bu kadar çocuğunuz

olmasını önceden kararlaştırmış

mıydınız?

R.Ö. Hayır, öyle bir kararımız

yoktu.

Ö.G. Birçok mahallede olduğu

gibi, sizin mahallenizde de önem

verilen, saygı duyulan insanlar

vardı mutlaka.

R.Ö. Evet, mesela Halil Bektaş

bizim mahallemizdendi. Hocaoğlu

Hasan diye bir zat vardı, Durmuş

Akay (İhsan ve Cahit Akay’ın ba-

baları) vardı, Şakirler diye bir aile

vardı –ki bizim eniştemiz olurdu-,

tabak Kazoğlu ailesi vardı. Bunlar

mahallemizin sayılı şahısları ve ai-

leleri idi.

Ö.G. Anneniz babanız bildiğim

kadarıyla hacı idiler. Hacılar nasıl

uğurlanıp karşılanırdı?

R.Ö. Hacılar trenle giderlerdi,

dolayısıyla da istasyondan uğur-

lanırdı. Babam ilk hacca gittiğinde

çok gençmiş, 20 yaşlarındaymış. O

zaman develerle ve iki ayda falan

gidilip gelinebiliyormuş. Ayrıca

yollar da çok tehlikeliymiş. Hüccac

(hacılar), Arapların kötü hareket-

leriyle karşılaşıyormuş. Soygunlar

çok olurmuş, hatta öldürmeler dahi

olmuş. Babam en son 1950 senesin-

de, vapurla hacca gidip geldi.

Ö.G. Benim çocukluğumdan,

mahallemizdeki bir hacının

karşılanışı kalmış aklımda, sanki

hacı süslü bir atın üzerindeydi.

R.Ö. Evet, atları şallarla, örtülerle

süsleyerek hacı karşılayanlar olur-

du ama bizim ailede öyle bir şey

olmadı.

Ö.G. Siz çocukluğunuzda kuran

kursuna gittiniz mi?

R.Ö. Kur’an kursuna çok kısa bir

müddet gittim. Şimdiki Sosyal Si-

gortalar Çarşısının [bugünkü Ga-

zeticiler Cemiyeti’nin olduğu bina]

olduğu yerde Esat Efendi * Camisi

ve Medresesi vardı. Orada altı ay

kadar ders gördüm. Dershanede

namaz kıldırırlar, bazen de camiye

götürüp camide kıldırırlardı. Daha

sonra orası yıkıldı. Bizim okuduğu-

muz okulda zaten kuran dersi vardı

ve en önemli dersti. Onda başarılı

olamayan sınıfını geçemezdi.

Ö.G. Siz esnaf çocuğu olduğunuz

için, herhalde tatillerde bir

başkasının dükkânında çırak

olarak çalışmamışsınızdır.

R.Ö. Çalıştım. Babamın dükkâ-

nına gitmeden önce, dükkânımızın

karşısında bulunan Ateşoğlu Tevfik

Usta’nın yanında, iki sene terzi çı-

raklığı yaptım.

DEMİRCİ EFE’NİN

DENİZLİ KATLİAMI

Ö.G. Benim bildiğim kadarıyla,

sizin çocukluk, hatta belki

ilk gençlik dönemlerinizde,

Denizli’de azınlıklar yaşıyordu;

yani Rum, Ermeni, Yahudi

toplulukları olması lazım.

R.Ö. Vardı tabii. Ben Rumların

sürgün edildiklerini iyi hatırlıyo-

rum. Sonradan Yunanlıların iddia

ettiği gibi zulüm veya işkence al-

tında değil, normal olarak trenlere

bindirilerek gönderildiler. O gün-

lerde Denizli’de bir de çete hadisesi

oldu. Denizli’ ye gelen Demirci’nin

adamlarından Sökeli Ali Efe ve kı-

zanları, kadınlara, kızlara sarkıntı-

lık etmişler. Bu sebeple de Sökeli Ali

Efe’yi, şimdiki Gazi İlkokulu’nun

karşısında bulunan eski tabakhane

önünde vurdular. Bu sıradan hadi-

seyi, Demirci Mehmet Efe Atatürk’e

‘Denizli’de Kuvayı Milliye’ye isyan

var’ diye rapor etmiştir. Sökeli Ali

vurulduğunda Demirci Efe Gonca-

lı’da imiş; hemen mevcut adamları-

nı alıp trene binerek geliyor ve De-

nizli’yi kuşatıyor. Eski hükümetin

avlusuna bir kürsü kuruluyor, yaka-

layabildikleri herkesi getirip, Sökeli

Ali’nin adamlarına göstererek: “Bu

var mıydı? “diye soruyorlar, “Efem

olmayan yok ki, bu da vardı, bu da

vardı “derken muazzam bir tutukla-

ma oluyor. Bu arada benim babamı

da götürüyorlar. Babam, “Fuzuli

cana kıymayın, ben hocayım (babam

Arasta Camisinde hocalık da yapar-

dı) tavuk bile kesmem, değil ki insan

canına kıyayım“ demiş. Bunun üze-

rine Demirci Efe kızanlara sinirle-

nip: “Doğru dürüst bakın, olmayan

insanın canını yaktırmayın bana“

diye bağırıyor. Kızan da efenin sinir-

lenmesi üzerine korkusundan keke-

leyince babam kurtuluyor. Babamla

birlikte götürülen Salih Tütüncüoğ-

lu ise maalesef kurtulamamış ve

diğer tutuklular gibi, boğazlanmak

veya bıçaklanmak suretiyle katledil-

miştir.

Denizli’de bu vaka çok zalimane

bir şekilde yaşandı, âlimi uleması da

gitti, zengini fakiri de gitti. Velhasıl

çok büyük bir felaket oldu. İşin kötü

tarafı, her şey unutuldu ve Demir-

ci Mehmet Efe tarihte adı geçen bir

şahsiyet haline geldi. Hâlbuki De-

mirci Efe Denizli’ye haksız yere çok

büyük bir fenalık yapmıştır.

Ö.G. Bu olaylar sırasında veya

öncesinde birçok aile başta

Tavas olmak üzere, çeşitli yerlere

kaçmışlar, siz kaçmadınız mı?

R.Ö. Çete vakası olduktan sonra

Tavas’a gittik ve aşağı yukarı bir ay

kadar Tavas’ta kaldık. Denizli’ye

döndüğümüzde bile hâlâ çete vardı,

tam temizlenmiş değildi.

CUMHURİYET’İN İLANI VE

DEVRİMLER

Ö.G. Peki, Cumhuriyet’in ilânı

Denizli’de nasıl kutlandı?

R.Ö. Pek öyle büyük, mutantan

(görkemli, şatafatlı) bir kutlama ol-

madı. Ben o vakit on iki yaşında

idim. Demirci hadisesinde Deniz-

li’nin pek çok insanı katledildiği için

memlekette yas vardı, o sebeple de

coşkulu bir kutlama olmadı.

Ö.G. Siz eski alfabe ile öğrenime

başladınız, daha sonra, 1928

yılında Harf İnkılâbı oldu ve yeni

alfabeye geçildi. Bu çok önemli bir

değişiklik, ne gibi zorluklar oldu?

Cumhuriyet kutlaması

pek öyle büyük,

mutantan (görkemli,

şatafatlı) bir kutlama

olmadı. Ben o vakit

on iki yaşında idim.

Demirci hadisesinde

Denizli’nin pek çok

insanı katledildiği için

memlekette yas vardı,

o sebeple de coşkulu

bir kutlama olmadı.

*Gerelizade Esat Efendi Demirci katliamında öldürülenler arasındadır.

6