Resim 1: Hacı Efendilerin yurdu (Bundan kısa bir zaman önce)
Burada Türk askerleri etrafı tel örgü-
lerle çevrili esir kampına alınırlar. Daha
serüven bitmemiş ve Türkiye’ye gönde-
rilmemişlerdir. Bu esaret tam iki yıl sü-
rer. Ancak, bu esaretin Mısır ayağında,
kendilerinden çalgılarını teslim etmeleri
istenir. O bu emre uymaz ve direnir. O
günlere ilişkin bir anısı şöyledir: Esaret
anlaşması yapılırken bando kumandanı,
“Artık teslim olduk! Bundan sonra ne ya-
parsanız serbestsiniz. Benim bir yetkim
yok. Bando senden soruluyor Hüseyin
Çavuş!” demiş. Kumandan böyle söyler
de, erat onun sözünü tutmaz mı? Artık
yetkiler dedemde olduğu için; düşünür.
En yakın arkadaşlarına; “Sıcağın altında
açlıktan öleceğimize, gelin isyan edelim
de bizi kurşuna dizsinler!” der. Onlar da
böyle bir ölümü daha şerefli bulurlar. Bir
gün İngiliz karargâhından; “Bando takı-
mının çalgı ve sazlarını” teslim etmeleri
için bir emir gelir. Dedemlerin beklediği
an gelmiştir. Verdikleri cevap kısa ve ke-
sindir: “Teslim etmeyeceğiz!”
Bu kısa cümle hemen “isyan” olarak
adlandırılır ve dedemler yani bando ta-
kımının hepsi İngiliz karargâhına kam-
yonlarla götürülür. Dedem, emri altında
bulunan bando takımı efratına; “Biz ye-
nilmiş bir ordunun bando takımı değiliz.
İngiliz kumandanlarının yanına yaklaşır-
ken çok canlı bir şekilde Sultanî Marşını
(o zamanki millî marş olsa gerek) çala-
cağız ve başlarınız yukarıda olacak. Biz
yenilmedik!” demiş.
Kumandanlara yaklaştıkları zaman, o
zamanki millî marşlarını çalmaya baş-
lamışlar. Bizim kumandanlar da İngiliz
kumandanlarının yanındaymış. Henüz
bellerindeki kılıçları İngiliz işgalcile-
ri tarafından alınmamış. Bizim bando
takımını görünce, istiklâli temsil eden
marşı işitince Paşaların gözünden sicim
gibi yaş gelmiş. Bando takımı gereken
gösterisini yaptıktan sonra o zaman-
ki işgal kuvvetleri komutanı olan Loyd
George’un ağabeyinin önüne gelirler ve
selâmlarlar. Bu arada tercüman dede-
me yaklaşarak aynen şöyle hitap eder:
“Domuz oğlu domuz Türkler, payitahtınız
(başkentiniz) elden gitti. Hâlâ diktatör-
lükten kalmıyorsunuz!” der. Bu hakaret
dolu söylem Hüseyin Çavuşun kanına
dokunur ve incinir. “Domuz olsam Urum,
Ermeni olurum bilmem nesini (…) ettiği-
min!” diye karşılık verir.
Dedemin bu tepkisini İngilizlere tam
tercüme edip, Türkleri zor duruma dü-
şürmek isteyen tercümanın oyunu Loyd
George’un, uzun yıllar İstanbul’da yaşa-
mış olan ve Türkçeye vakıf olan, yeğeni
tarafından bozulur. “O vakte kadar, Loyd
George’un yeğeni bir şeyler patırdadı.
İngiliz işgal orduları kumandanı Loyd
George’un ağabeyi, tercümanı yanına
çağırdı. Onu adeta azarlar gibi bir şey-
ler söyledi. Daha sonra tercüman yassı-
larak yanıma gelerek; “Kardeşim sazları
niçin teslim etmiyorsunuz?” diye sorar..
Buna karşılık dedem, rahat bir nefes
aldıktan sonra: “Söyle bu alçak İngiliz’e
…. Bu sazları kıracağız ama yine teslim
etmeyeceğiz! Biz ona yenilmedik, versin
bizim silahımızı! Gideceğiz çöle. Ora-
da aç olsak da şerefimizle savaşacağız
ama teslim olmayacağız! Bizi al ilen (hile
ilen) esir aldı. İki ayda Kostantaniye’ye
çıkaracaktı ama sözünde durmadı. Ver-
sin silahımızı! Aç kalacağız ama teslim
olmayacağız! ... ” demiş.
Bu cevap karşısında duygulanan Loyd
George’un ağabeyi, “Türk ölür, ama tes-
lim olmaz!” demiş. Ardından da dedemin
bando takımına bir ev tahsis ettirmiş,
efratına üç sarı lira, kendisine de beş
sarı lira maaş bağlatmış ve bunu da bir
berat ile tasdik etmiş. İki sene boyunca
dedemler bu maaşı almışlar. Hatta Ka-
hire’deki toplama kampında dahi o belge
ile rahat etmiş. Bandosunun bütün saz-
ları ellerinden alınmamış. Daha sonra
bando takımıyla beraber İngilizler onları
Mudanya’ya çıkarmışlar. Burada sazları
mareşal Fevzi Çakmak’a teslim ederek
memleketi İzmir’in Çal kazasının Yukarı-
seyit köyüne döner.
Bu dönüşle birlikte askerlik henüz sona
ermemiştir. Zira ülke emperyalistlerin ve
işbirlikçilerin işgali altındadır. Musta-
fa Kemal önderliğinde emperyalistlere
karşı Millî Mücadele başlamıştır. Yedi yıl
Yemen’de askerlik ve iki yıl Mısır’da esa-
ret onları bu mücadeleden alıkoyamaz.
Çal’da müftü Ahmet İzzet Efendi [Çal-
güner] ve Necip Bey tarafından oluştu-
rulan Kuvay-i Milliye hareketine katılır
ve 1920 yılında yanındaki öteki hemşeh-
rileriyle birlikte Medele üzerinden Uşak
Cephesinde Kuvay-i Milliye ordusuna
katılırlar.
Hüseyin Çavuş Millî Mücadelede za-
man zaman ateş hattında zaman zaman
sıhhiye olarak emek vermiştir. Hatta
Albay Reşat’ın onur intiharında Çiğilte-
pe’yi düşmandan almayı amaçlayan as-
kerler arasında bulunmuştur. Albay Re-
şat’ın intiharı onları sarsarsa da yine de
yılmazlar ve Çiğiltepe’yi geri aldıklarında
moralleri yerine gelir. Hüseyin Çavuş İz-
mir’e ilk giren Muzaffer Ordusu içinde 9
Eylül 1922’de yer alır.
İzmir’in alınmasıyla birlikte mütareke-
lerden sonra askerlik görevi sona erer
ve terhis edilir. Terhis öncesi orduda kal-
ması ve bandoda görev alması önerilirse
de on iki yıllık askerlik yıllarından sonra
sıla özlemi ağır basar ve köye döner.
Askerlik dönüşünde Yemen’den tanı-
dığı Çallı Mustafa Çavuş [Alpaslan] ve
Afyon Cephesinden tanıdığı Çıtaklı Ab-
dullah Çavuş [Burhan] yine Çıtaklı Nebi
Evliya ile birlikte meşhur Büylücü Hüse-
yin Çavuş Bandosunu kurmuştur.
Yerel olarak trompet “büylü” ve klarnet
“gırnata” olarak adlandırılırdı. Bu bando-
ya zaman zaman eskiden hafızlık yapan
Uşaklı Hafız cümbüşüyle katılırdı. Bando
Denizli’nin ilçelerinin yanı sıra Uşak, Bur-
dur ve Afyon’da da tanınır ve düğünlere
davet edilirdi.
Resim 2: Büylücü Hüseyin Çavuş Bandosu 1930’lu yıllarda; trompet Hüseyin Gülel, klarnetler Mustafa Alpaslan ve
Abdullah Burhan, krankaz davul Davulcu Nebi Evliya.
5