Büylücü Hüseyin Çavuş, sadece bu
bando takımı ile yetinmemiş ikinci bir ta-
kım daha oluşturmuştur. Ancak bu takım
sadece Yukarıseyitlilerden oluşmuş ve
zaman zaman Yukarıseyit’teki düğünleri
Resim 3: Büylücü Hüseyin Çavuş Bandosuna ek olarak Çümbüşcü Uşaklı Hafız 1940’lı yılların sonunda.
1
Resim 4: Aynı ekip 1940’lı yılların başında bir düğünde.
Resim 5: Yukarıseyit Bandosu; trompet Hüseyin Gülel, keman Berber Süleyman Tefek, bağlama Gadarap Mehmet
Ali Alkan ve davul Mehmet Ali Davulcu-1952
bu takımla yapmıştır. Bu takımla aynı za-
manda köyde düğün dışı yapılan eğlen-
celer düzenlenmiş, ancak bu takımın en
önemli görevi 1952 yılının Ağustos ve
Eylül aylarında olmuştur.
Yukarıseyit köyü için 1952 senesi kal-
kınmada neredeyse bir milat olmuştur.
Eskiden uzak yerlerden içme ve kullanma
suyu temin eden Yukarıseyitliler, öğret-
men Mustafa Cura, öğretmen Hikmet
Omca ve muhtar Süleyman Demirci ön-
derliğinde Erikli denilen yerden getirilen
sağlıklı içme suyuna kavuşmuştur. Son-
radan Avukat da olan öğretmen Musta-
fa Cura Ankara’da yani suyun başında
oturmakta ve öğretmenlik yapmaktay-
dı. Köyüne içme suyu getirebilmek için
Ankara’da çalışmalarını sürdürmüş ve
bu konuda gayret etmiştir. Hükümetten
aldığı güç ve Denizli Valiliğinden aldığı
yardımlarla Yukarıseyit’i içme suyuna
kavuşturmuştur. Mustafa Cura dedem
Hüseyin Çavuş’tan, İzmir Muallim Mek-
tebinde okuduğu yıllarda usul ve makam
derslerinin yanında ilk nota bilgilerini
alarak kendi kendine keman çalmayı öğ-
renmiştir. Büyük bir olasılıkla, yukarıda-
ki köy bando takımını Mustafa Cura’nın
oluşturduğunu sanıyoruz.
Mustafa Cura köyümüzü kalkındırma-
yı hedefleyerek içme suyu çalışmalarını
hızlandırabilmek için bu mütevazı köy
bandosundan da yararlanmış ve köylü-
lerimizin imece çalışmasının sonucu bu
başarıyı elde etmiştir. Bu çalışmalarda
dedem Hüseyin Çavuş’un gayretlerini sa-
yın Mustafa Cura anlatır ve takdir eder-
di. Hatta yazdığı Yukarıseyit Köyü: İçme
Suyuna Nasıl Kavuştu adlı 1953 yılında
yazdığı kitabın 19. sayfasında dedemin
memleket sevgisini şu anekdot satırla-
rıyla anlatır:
Bir gün öğleden sonra çok sıcak olmuş-
tu. İkinci kontrolü bitirmek üzere idim.
Büylücü Hüseyin Gülel’i kan ter içinde
çalışırken gördüm. Biraz gayret vermek
maksadıyle: (Kolay gelsin Hüseyin Çavuş,
sana biraz sertçesi düşmüş galiba, ama
nerede ise sona getirmek üzeresin.) de-
dim. Cevabı şu oldu: Bana istediğim gibi
bir yer düştü. Ben sertliğinde yumuşak-
lığında değilim. Burası Alanköy yolunun
üzeridir. Ben yarın öldükten sonra ço-
cuklarım, onlardan sonra da torunlarım
(Alanköy yolunun üstünü babamız, dede-
miz kazmış) diyecek. Burası adı belli bir
yerdir. Onun için ben yerimden memnu-
num. Daha sert olsa daha da çok mem-
nun olurdum.
Bu sözler karşısında (Var ol Hüse-
yin Çavuş!) Demekten başka bir cevap
bulmadım. Ve (Hoşça kal) diyip oradan
uzaklaştım.
Halbuki benim gördüğüm zaman her
vurduğu kazma bir avuç toprak kaldır-
mıyordu. Kırmızı kil içinde beton armeye
dönmüş çakıllı bir konglomera ile adeta
boğuşuyordu.
1-Cevdet Şemsioğlu, 20.Yüzyıl Başlarında Denizli, Denizli sanatsevenler Derneği Yayınları No 3, Denizli, 2004,
sayfa 141 de yer alan ve aile arşivinde bulunan fotoğraf.
6