Background Image
Previous Page  16 / 44 Next Page
Information
Show Menu
Previous Page 16 / 44 Next Page
Page Background

14

istemiş. Gece Denizliye bile gitmişler bulamamışlar.

Sonra bana geldiler, dondurma istemeye, hiç

unutmuyorum. Sonra bizim bahçemiz vardı. Elmalar,

karpuzlar... Karpuzları toplar yarısını satar, yarısını

dağıtırdım. Yani babamdan hiç harçlık almazdım. Ben

hiçbir zaman çalışmaktan ve işten korkmadım.

Almanca öğrenmek için İstanbul'a geldim…

Bizim boyahanemiz var demiştim ya, oraya boyalar

Bayer firmasından Almanca etiketlerle geliyor.

Buldan'da biri eczacı ve diğeri doktor iki kardeş vardı dil

bilen. Ama onlar da Fransızca biliyorlardı. Almanya'daki

fabrikalarla anlaşmak için, onlara Fransızca yazdırıp

gönderiyorduk mektuplarımızı. İzmir'de boyacılar vardı

Almanca bilen, İzmir'e gidiyorduk ama İzmir'e de trenle

10 saatte gidiliyordu. Has boyadan peştemaller

yapıyorduk. Bizden başka has boyadan yapan yoktu. Bu

peştemaller solmadığı için çok para kazanıyorduk. Bu

boyaların temininde Bayer'in mümessili olan Sabri

Atayoğlu adında bir kimya mühendisi gelirdi. Buldan'da

otel falan olmadığı için bizde kalırdı. Onunla ahbap

olmuştuk. Ben ilk mektebi bitirince, “Almanca

öğrenmem gerekiyor” diyerek, kalktım İstanbul'a tek

başıma geldim. Tünel'deki Alman mektebine kayıt

olmak istedim. “Velin kim” dediler. “Velim yok. Ben

Buldanlı'yım Denizli'nin kazasından geliyorum” dedim.

Velisiz kabul etmediler. O zaman Bayer Mümessili Sabri

Atayoğlu aklıma geldi. Onu Sirkeci'deki yazıhanesinde

buldum. Velim olmayı kabul etti. Beni bir pansiyona

yerleştirdi. Ben, Denizli'den İzmir'e trenle, oradan da

vapurla İstanbul'a gelip hemen okula gitmiştim. Alman

mektebinde, Rumlar, Ermeniler ve Yahudiler vardı

ağırlıklı olarak. Benim gibi Anadolu'dan gelenler çok

azdı. Kavgacı bir ruhum da vardı. Onlar kendilerini bir

şey zannediyorlardı. Ben de sık sık onlarla kavga

ederdim. Okul 5 yıllıktı. 2 yıl hazırlıktan sonra orta

birinci sınıfı da Alman mektebinde okudum. Almancamı

ilerlettim. Ama bildiğim doğrulardan vazgeçmediğim

için zaman zaman okul yönetimiyle de ters düştüm. Üç

tane ihtar alınca okuldan ayrılmak zorunda kaldım.

Orta okulu Haydarpaşa Lisesi'nde tamamladım. Aynı

zamanda çalışıyordum. Ağabeyimle birlikte bir

pansiyonda kalıyorduk. Babam mal gönderiyordu biz

satıyorduk. Liseyi Taksim'de Yeni Kolej'de okudum.

İktisat Fakültesi'ne girmek istedim. Ama özel okul

diploması o yıllarda geçerli sayılmıyordu. İstanbul Kız

Lisesi'nde bitirme sınavına girerek diploma aldım ve

İktisat Fakültesi'ne devam ettim. Ama çalışmak ve

kazanç cazip geldi okulu bitirip diplomayı alamadım.

Peştemal yasaklanınca, İstanbul'da ticarete başladık.

Ben Alman mektebinde okurken, “Kılık Kıyafet

Kanunu” çıkınca hükümet, peştemal ve üslüğü yasak

etmişti. Babam da belediye reisi olduğu için yasakları ilk

o tatbik ediyordu. Dolayısıyla Buldan'da üretim krize

girmişti. Buldan'daki eczacı dostumuzun da

yönlendirmesiyle ağabeyimi İstanbul'a gönderdi.

Eniştelerim vardı İstanbul'da Ceritler. Babam,

ağabeyime “Eniştelerinin yanına git. Sultanhamam'da

bir mağaza bul” dedi. Sultanhamam'da yer tuttuk;

babam, Rüştü ağabeyim ve ben ortak. Buldanlılar Pazarı

Rüştü ve Haydar Akın adıyla firmamızı kurduk.

Babamızın gönderdiği el dokumalarını satıyorduk.

Gaziantep Kooperatifleri, Merzifon Dokumacıları,

Tavas Kooperatifleri de bize mümessillik verdiler. İşleri

büyüttük. Çalıştığımız handaki gayrimüslim

komşularımız ithalat yapıyorlardı. Biz de ithalata

yöneldik. Ağabeyim arkadaşlarıyla birlikte Amerika'ya

gitti. Ben buradaki işleri yürüttüm. Arkadaşı Sait

Çiftçi'nin Amerika'dan demir alıp, Türkiye'ye

gönderdiğini görünce; ağabeyim de alıp gönderdi. Ben

burada çok karlı olmasa da sattım. Hatta bu demir satışı

sırasında şimdi kızlarımın kayınpederi olan dünürümü

tanıdım. İki kızım var, sanayici ve işadamı Nuri ve Hasan

Çolakoğlu kardeşlerle evlendiler. Ağabeyim

Amerika'dan gemilerle çeşitli mallar gönderiyordu, ben

de satıyordum. İşte bu ortamda tahsili ihmal ettim.

Çalışmadım sınavlara. Ben devamlı çalışarak

okuyordum. Hiç tatil yapmazdım.

Buldan'da boyahanemiz duruyordu. Halamın oğlu

idare ediyordu. Akrabalarımız Buldan'daydı. Yazları

gider bakardık oralara sadece. Sonra Buldan'daki işleri

kapattık, akrabaları buraya getirdik. Ben Buldan'da çok

oturmadım ama alakayı kesmedim. Babamın mezarı

orada olduğu için devamlı ziyarete giderim.

Askerlik sonrası Almanya Hamburg'da kaput bezi

ticareti yaparken bir arkadaşımın kardeşi, o dönemin

Vatan Gazetesi'nin sahibi ve Demokrat Parti'nin

kurucularından ünlü işadamı İbrahim Çehreli'nin kızı;

Güner Hanımla tanışarak, 1952 yılında evlendim.

Henza ve Feyza isimlerini verdiğimiz iki kızım oldu.

Almanlar'a para yerine pamuk veriyorduk…

1950'li yıllarda ithalat zorlaşmıştı. Çünkü ödeme için

“Merd-i Hak dindar idi Nuri Akın

Eyleyip rıhlet kavuştu rahmete

Hak sekiz cennetle davet eyledi

Derviş oğlu Nuri aktı cennete”

17 Mart - Nuri Akın 1882-1941

1942 yılında babam Nuri Akın vefat etti.

Herkes çok üzüldü. Yahya Kemal Beyatlı

babamın mezar taşı için şu dörtlüğü yazdı.