Previous Page  8 / 44 Next Page
Information
Show Menu
Previous Page 8 / 44 Next Page
Page Background

Türkler düzenli, yerleşik yaşadıkları sü-

rece medeniyette de önde gitmişlerdi.

Uygurlar matbaanın ilk mucidi idiler. Ka-

rahanlılar odundan kâğıt yapmasını bili-

yorlardı. İpek işlemeciliği ve dokumacılıkta

Türkler çok ileriydi. Çalışanların, kadının

sosyal hakkı o devirlerde hiçbir ülkede yok-

ken, Türk Anadolu’ da vardı. İlk grevi, Anka-

ralı, Kastamonulu Türk dokumacı kadınları

yapmıştı. Çok eski devirlerden beri Türkler,

kendilerine özgü mimari tarzına sahiptiler.

Türk’ün akıncı ruhu, Anadolu’yu baştanba-

şa fethederken, yapıcı ruhu da Anadolu’nun

fethedilen her yerini kervansaraylar, hanlar,

hamamlar, camiiler, medreseler, şifahane-

lerle donatıyordu. (…)

Yunus Emre, Anadolu’da taze kan idi. Türk

Halk Edebiyatı geleneğine çok değerli şiir-

leriyle önemli katkıda bulunuyordu. Dili işli-

yor, canlı kalmasını sağlıyordu. Yunus Emre

Türk halkının yıllar yılı özlediğini getirmişti.

Kendi dilinin güzelliğini, verimliliğini, her

kavrama Türkçe’ de karşılık bulunduğunu

görmüştü halk. Başlangıcından bugüne,

halk içinde bir sözlü edebiyat vardı. Ma-

sallar, efsaneler, destanlar, hikâyeler vardı.

Düğünde, dernekte Türkçe söyleniyordu.

Hattâ, devletin resmi dilinin Farsça olma-

sına karşılık; sultanlar, ordusunun başına

geçince Türkçe konuşmak durumunda kalı-

yorlardı. Asker, halktan derlenmiş oluyordu

çünkü ve Türk ordusunda Türkçe geçerli

oluyordu. Alpaslan’ın ordusuna hitabı Türk-

çe olmuştu, ondan sonra gelen Selçuklu

sultanları, Anadolu’da kaleler fethine gider-

lerken, Haçlı Savaşları’nda ordularına “mo-

ral” vermek için Türkçe hitap ediyorlardı.

Yunus aşk oduyla yanmıştı. Yunus’un

aşkı gönüllerde, şiirleri ellerde ve diller-

deydi. Düz şiir olarak dillerde, ‘İlâhi’ olarak

dillerdeydi. Her yerde Yunus konuşuluyor,

her yerde Yunus konuşuyordu. Yunus, gö-

nüllerde korku yerine sevgi ve saygı yer-

leştirmek istiyordu.”

Sahip olduğu bu görüşler çerçevesinde

hep sevmeyi, sevilmeyi isteyen merhum

Tahir Kutsi Bey’le, bir toplantı sonrası Kül-

tür Bakanlığı’nda ayaküstü sohbet ediyor-

duk. O arada:

Gene sevdim ve gene âşık oldum be

Önder Bey hemşehrim; gönül bu, bir türlü

doymak nedir bilmiyor… dedi.

Benim, hayretle:

-Yaa!... Nasıl oldu bu iş? demem üzerine:

- Dur sana, bununla ilgili olarak, çocuk-

larıma hitaben yazdığım şu şiiri okuyayım;

çünkü, işin bütün hikâyesi burada…

diyerek, baştan sona şu mısraları okudu

BABANIZ YİNE ĀŞIK, ÇOCUKLAR!

Babanız yine āşık çocuklar!,

Yüzünün gülüşü ondan,

Erken gelişi ondan.

Ve bu sefer iş berbat!

Babanız yine āşık çocuklar!

Aşksızlığı kaldırın mezara,

Şiirin bini bir para gayrı,

Türkünün bini bir para,

Cıvıl cıvıl kuş sesleri balkonda,

Evde cıvıl cıvıl çocuk kahkahaları,

Derim ki, bu sevgide etmeli sebat.

Babanız yine āşık çocuklar!

Babanız yine āşık çocuklar!

Mahzūn duruş çoğaldı,

Kalbde vuruş çoğaldı;

Son resmi de yırtıver, at;

Babanız yine āşık çocuklar!

Gazetecilik yılları

6