ATİLLA SAYINER
Doğum yerim olan Buldan’da kendimi
bildiğimde hatırlarım, babamın eski püskü
eczanesinin önünde 4 tane bayrak salla-
nıyordu. Bir tanesi Türk bayrağı, diğerleri
hayır derneklerinin bayraklarıydı; Çocuk
Esirgeme Kurumu Bayrağı, Kızılay Bayrağı
ve Verem Savaş Derneği Bayrağı... Bunların
neden burada olduklarını sorduğumda ba-
bam hepsinin yönetiminde olduğunu anlat-
mıştı. Kira vermemeleri için, babamın ec-
zanesi bu derneklerin merkeziydi. Bu kadar
hayır işlerinin içindeydi bizim aile.
Ben tek çocuktum, ablam varmış, ölmüş.
Annem de ben üç yaşındayken vefat etmiş.
Babam tekrar evlenmiş. Çok iyi bir üvey an-
nem vardı. 97 yaşında vefat etti ve vefatı-
na kadar çocuklarımla beraber ona çok iyi
baktık. Çünkü o da babama çok iyi baktı.,
bana da üvey analık yapmadı.
Amcam Doktor Abdullah Sayıner de Bul-
danlılara önderlik etmiş, hastane yaptır-
mış. Aslında cebinde parası olan zengin bir
adam değil ama Buldan’da çok tüberküloz
yani verem hastası bulunuyor. Zamanında
iplikle haşılla uğraşıyorlar, boyadaki kim-
yasal maddeler nedeniyle illa ki burada
verem hastanesi yapılsın iddiasında bu-
lunmuş. Devlet de katkıda bulunmamış o
zaman. Ben bunu halkla hatta köylülerle
beraber yaparım demiş, 22 sene mücadele
ederek şimdiki eseri meydana getirmişler.
İsmi de Abdullah Sayıner Göğüs Hastalık-
ları Hastanesi konmuş. 1956 yılında za-
manın başbakanı Adnan Menderes gelip
hastanenin açılışını yapmış. Buldanlıların
hemen hemen hepsinin alın teri, tırnak izi,
emeği vardır. Orası Buldanlıların gözünde
bir hastane değil, bir abidedir, imecenin bir
eseridir. Ama son zamanlarda devlet sahip
çıkmıştır. Gecen sene belediye bir kadirşi-
naslık örneği gösterdi, ailemizi davet etti,
tüm Sayıner'leri topladı. Çünkü bizim ai-
lenin bir kısmı eczacı, bir kısmı doktordur.
Şehrin bir parkına Abdullah Sayıner’ in hey-
kelini diktiler.
Yetiştirme Yurdunun Kuruluşu
Üniversite tahsili için İstanbul’a gittiğim-
de dernekçilik, sosyal faaliyetler ateşi içim-
de vardı benim.... Hemen Talebe Cemiye-
ti’nin Yönetim Kurulu’na girdim. Aslında ilk
sene almazlar öğrencileri ama beni aldılar,
bendeki ışığı görmüşler. 1951 senesinden
itibaren Talebe Cemiyeti’nin Yönetim Kuru-
lu’nda 4 sene çalıştım. Çok şey öğrendim
bu sırada; ama üç kişinin benim hayatım
için çok değerli olduğunu anladım: Bir ta-
nesi ilkokul hocam Zeki Ülkü. Bize o kadar
büyük ilim, irfan, görgü, ders, öğretti ki hiç-
bir sıkıntım olmadı tahsil hayatım boyunca.
İkinci kişi bana pek çok şeyi öğreten hayat
bilgisi veren, eczacılığı veren Rum asıllı Me-
naleuse Zamboug. Üçüncü kişi de babam-
dır. Bana çok şey öğrettiği gibi bütün ka-
pıları da açan büyük bir soyad verdi bana.
Babam fakir bir eczacıydı, bir sürü zorluk-
larla tahsil yaptım ama o Sayıner soyadı
bana hayat boyunca itibar kazandırmıştır.
Hâla daha iftihar ediyorum, bu üç kişinin
ayağını iftihar ederek öperim.
Talebelikten sonra Denizli’ye geldim.
Merkezde altı tane eczane vardı, hepsi iyi
eczaneler. Bayramyeri’nde yedinci eczaneyi
ben açtım şimdi Bayramyeri Eczanesi adını
taşıyor. Bunlar arasında barınmak kolay bir
şey değildi. Ama ben Sayıner soyadı taşı-
yordum. Eczacılık camiası -depolar, ima-
latçılar- bizim soyadımızı babamdan dolayı
biliyordu. Babam düzgün çalışan bir adam-
dı. Ama Denizli tanımıyordu. Denizli’de ec-
zaneyi açtığımda parasızlık içindeydim.
Ama harıl harıl para kazanmaya başla-
dık. O güne kadar maddi açıdan sıkıntılar
içinde büyüyen bir çocuktum. Ama birkaç
sene böyle verimli güzel çalışıp, üç beş
kuruş da kazandıktan sonra Denizli’de de-
vamlı vergi listesinde ilk 10’a girmeye baş-
ladım. O günün, nur içinde yatsın, defterda-
rı Emin Sibel, bana haber gönderdi “Gelsin
konuşalım” diye. Benim gibi üst kademede
vergi ödeyenleri de davet etmiş, sonradan
öğrendim. Emin Sibel’in makamında top-
landığımızda hepimiz endişeliydik. “Neden
çağırdığımı biliyor musunuz?” dedi. Ben
hemen öncülük yaptım oradakilere “Def-
terdar Bey, biz çok iyi vergi veriyoruz yani
neden buraya çağırıldığımızı anlayamadım”
dedim. “Hayır hayır” dedi. “Vergi verdiğinizi
ben biliyorum ama vergi vermek kâfi de-
ğil” dedi. “Bu memlekette Denizli’de sosyal
faaliyet olarak yapılması gereken çok şey
var. Ben sizlerin bu işlere girmenizi istiyo-
rum.” dedi. Tabi rahatladık ama bir taraf-
tan da tereddüt ettik neler yapacağımız
konusunda. Ben daha önce cemiyetçilikten,
dernekçilikten geldiğim için biraz daha
rahattım. Ama arkadaşlarımın tereddütle
baktığını hissediyordum. Mesela “Kimsesiz
çocuklar yurdunu gidip gördünüz mü?” Hiç-
birimiz görmemişiz. “Fırka bahçesinin arka-
sındaki bir okulun zemin katında çocuklar
dizlerine kadar lastik çizmelerle yaşıyorlar
suyun içinde, gidin görün mutlaka. Yetim
ve Acizleri Koruma Derneği var, ama o da
yeterli olamıyor. İşte bu derneği canlandı-
rın. Onları o suyun içinden kurtarın.” dedi.
Yetim ve Acizleri Koruma Derneği 1960’da
kurulmuş. Onların kurucuları içinde zama-
nında Denizli’nin önemli isimlerinden İsmail
Tütüncüoğlu, Rıfat Uysal gibi kişiler var ve
bizi çağırdığı sene de aşağı yukarı 63, 65
yılları. Hakikaten gittik ki durum yürekler
acısı; yaklaşık 100 tane kimsesiz çocuk
çizmelerle yatıp kalkıyorlar. Zamanın valisi
Durakoğlu el attı bu işe, bizler de dernek
olarak destek çıktık. Son hali Pamukkale
yolundaki hali ama ondan bir evvel Pelitli-
bağ’daydı. O büyük tesislerin yapılmasında
bizim derneğimizin çok büyük katkıları oldu.
Görev yapan Denizli valilerinin içinde ben-
ce en fazla başarılı olan Münir Güney’dir.
Oradaki 300’den fazla çocuğun teker teker
isimlerini bilirdi Münir Güney. Derneğimizin
ve devletin katkılarıyla o müthiş eser mey-
dana getirildi ve Türkiye’de olmayan atöl-
yeler kuruldu. Marangoz atölyesi, ayakkabı
atölyesi daha bunun gibi zanaatkâr yetiş-
tiren tesisler kuruldu yurdun içinde. Çünkü
18 yaşından sonra çocuklar o yurttan çı-
karılıyorlardı yaşı icabı. Ama böyle zanaat
öğrendikleri için piyasada kapışılır hale
geldiler. Zamanın cumhurbaşkanı gelip
yurdu ziyaret ettiğinde bütün Türkiye’deki
yetiştirme yurtlarının müdürlerinin gelip bu
düzeni görmeleri ve uygulamaları talimatı-
nı verdi. Türkiye’ye yayıldı bu sistem. Yani
zanaat öğretme fikrinde derneğin öncü-
lüğü oldu. Biz onlara devletin veremediği,
prosedürün uygun olmadığı şeyleri temin
ediyorduk dernek olarak. Ama bununla be-
raber o güne kadar Denizli’de dernekçilik
maalesef etkin değildi, çok güvenli değil-
di. Yani daha çok cami yaptırma derneği,
çeşme yaptırma derneği, okul aile birliği
derneği şeklindeydi çalışmalar. Yetim ve
Acizler Derneği o kadar büyük başarı gös-
terdi ki ondan sonra; huzur evinin yapımı,
festivallerin organizasyonu, Denizli’ye çok
kıymetli Kenterler, Genco Erkal gibi tiyatro-
ların getirilmesi gibi çalışmalar yapmıştır.
Yetim ve Acizler Derneği Türkiye’de meşhur
11