Halk hekimliği içerisinde yani doktora
baş vurmadan halkın kendi gelenek ve gö-
reneklerinden gelen tedavi yöntemleriyle
aydeşliğin değişik tedavi yöntemleri vardır.
Bunlardan bir tanesi şöyledi
r:
Çocuk kanının
bulaşmadığı yani akraba olmadığı bir kadın
tarafından üç yol ağzında çimdirilir(banyo
yaptırılır). Kadın bir elek ya da kalbur içe-
risine bıçak, çivi, makas gibi değişik metal
eşyalar koyar. Sonra bunu eleği çocuğun
kafası üzerinde tutup onun üzerinden su
dökerek çocuğa banyo yaptırır. Böylece
çocuğun aydeşlikten kurtulacağına inanılır.
Bu konuda bir diğer tedavi şekli de, onu
bizzat yaşayanların anlatımıyla şu şekilde-
dir:
Yıl 1959 veya 1960... Acıpayam’ın Göl-
cük köyü... Mustafa’dan olma Cemile’den
doğma 1934 doğumlu Fatmana, “çocuk
gelin” denecek yaşta evlendirilmiştir. Ko-
cası, aynı köyden Muhammed Sönmez’dir.
İlk çocuğunu kucağına, henüz 17 yaşında
iken, 1950 yılında alır, adını Nihat koyarlar.
Nihat, zamanla büyüyecek, Denizli Lise-
si’nden mezun olduktan sonra Almanya’ya
gidecektir. Tanıştığı bağlaması ile pek
güzel anlaşacak ve Denizli’nin hatta Ege
Bölgesi’nin tek âşığı olarak, Ozan Nihat
adıyla nam salacaktır. Sözün kısası, “Aydeş
Pişirmek” başlıklı yazımızın kahramanı olan
Fatmana, Ozan Nihat’ımızın anasıdır.
Fatmana’nın Nihat, Kemal (ölür), Neca-
ti, Ülkü, Perihan (ölür)vebunlardan sonra
1959 yılında bir oğlu daha dünyaya gelir.
Adını Yalçın koyarlar. Çocuk, nedense pek
zayıftır. Anasının sütü yetersiz gelmektedir;
bu sebeple pirinç, inek sütü vs. ile büyütül-
meye çalışılır.
Yalçın’ın yedi aylık olduğu günlerden bi-
rinde, Gölcük Köyünden olup da komşu
köylerden Alcı’ya gelin gitmiş Elif Kadın,
misafirleri olur. Elif, “Çocuğun hayırlı ömür-
lü olsun!” dedikten sonra Fatmana’ya sorar:
-Bu çocuğun adı ne?
-Yalçın...
-Hiç Yalçın olur mu? Kayınpederinin adı
Mehmet, Mehmet koyun.
Büyük sözüne uyarak Yalçın’a Mehmet
demeye başlarlar. Fakat nazar mı değ-
miştir ne, o günden sonra çocuğa bir hâl-
ler olur. Sırtında, başında çıbanlar çıkar. O
zamanın sağlıksız ortamında insanlarda
çıban çıkması olağandır. Önce “Nasılsa
geçer!” diye pek önemsenmez. Bildikleri,
çevreden duydukları kocakarı ilaçlarını de-
nerlerse de netice alamazlar. Çıbanlar hem
büyüktür hem de sayıca fazladır. Zaten za-
yıf olan çocuk, iyice rahatsızlanır, yemeden
içmeden kesilir ve bir deri bir kemik kalır.
Üstüne bir de ishal olur. İyice hâlsiz kaldığı
için ağlamayı bile beceremez, ancak hafif
iniltiler çıkarabilir.
Cemile Ana, çaresizlik içindedir, torununu
kaybetmekten korkmaktadır.
-Fatmana kızım, sen bu çocuğu kucaklar-
ken, emzirirken Besmele çekmeyi unutmuş
olmalısın. Bu sebeple çocuk Aydeş olmuş,
şeytan kendi çocuğu ile değiştirmiş. Kızım,
bunu Alcı’ya, Elif’e götürelim. Elif, Aydeş pi-
şiriversin.
Bir cumartesi günü Fatmana, bir umutla
çocuğu sırtına sarınır. Anası bir eşeğe bi-
ner. O, sırtında oğlu Yalçın, yanında diğer
oğlu Nihat olduğu hâlde yaya yürüyerek bir
saat sonra Alcı Köyüne, Elif Kadının evine
varırlar. Fatmana;
-Elif Ana, der. Adını Mehmet koyduğun
oğlum, Aydeş olmuş. Aydeş pişiriver.
Elif Ana, yakın komşularından üç kadın
çağırır. Çocuk, kıvrılarak ucu yere değmiş
bir asma dalının içinden geçirilir. Dal için-
den geçirme işlemi üç defa tekrarlanır. Her
seferinde Fatmana çocuğu uzatır, karşısına
geçen kadın alır ve yeniden dalın üzerinden
anasına verir. Birlikte, üç yol ağzı (kavşağa)
bir yere gidilir. Elif Kadın, irice üç taş bula-
rak onları sacayağı şeklinde koyar. Taşların
üzerine bir içi boş kazan yerleştirir. Kaza-
nın altına da üç eňse (yarım yanmış fakat
sönmüş odun) sokar. Çocuğu kazanın içine
oturtur ve yanına da kendisi çömelir.
Komşu kadınlardan biri kazanın yanına
sokulur, ayağıyla eňselerden birini kazanın
altına doğru iteler. Bu iteleme ateş harlan-
dırmak içindir. Elif Kadınla aralarında şu
konuşma geçer.
-Elif, niye geldin?
-Aydeş pişirmeye geldim.
-Pişirebilir misin?
-Pişiririm, pişiririm; şişiririm bile.
O kadın, geldiği yönün aksine geçerek
durur. İkinci kadın da diğer eňselerden bi-
rini itekler ve Elif Kadın ile aralarında aynı
konuşma geçer.
-Elif, niye geldin?
-Aydeş pişirmeye geldim.
-Pişirebilir misin?
-Pişiririm, pişiririm; şişiririm bile.
Bu kadın da geldiği tarafın karşısına ge-
çerek bekler. Aynı sahne, üçüncü kadın ile
Elif Kadın arasında aynen tekrarlanır. Elif
Kadın, Fatmana’ya döner.
-Şimdi çocuğunu kazandan alıp köyüne
gideceksin. Kazandan alırken, onu hasta-
landıran şeytana doğru üç defa uzatarak;
“Al çocuğunu, ver çocuğumu!” diyeceksin.
Sonra köyüne kadar hiç ardına bakmadan
gidecek ve bir hafta sonra yine geleceksin.
Şunu da unutma; çocuğu, burada yaptığın
gibi, bir hafta ara ile iki defa daha ağaç dalı
deliğinden geçirmen gerekiyor.
Fatmana, kazanın yanına gider. Çocuğu-
nu ellerine alır, biraz kaldırır. Kazanın içine
üç defa uzatıp çeker ve her defasında şey-
tana şunu söyler:
-Al çocuğunu, ver çocuğumu! Al çocuğu-
nu, ver çocuğumu! Al çocuğunu, ver çocu-
ğumu!
Oğlunu kaptığı gibi yine kaynanası ile
birlikte ardına bakmadan Gölcük’e doğru
yürür. Fatmana, birer hafta ara ile iki cu-
marteside daha Alcı’ya gider. Bu defa ya-
nında yol arkadaşı olarak yalnız dokuz-on
yaşlarındaki oğlu Nihat vardır.Yalçın’ın
tedavisi üç seansta tamamlanır. İkinci ve
üçüncü haftalarda çocuk, Elif Kadının tem-
bihine uyularak Gölcükte, evlerinin yakının-
daki bir çam ağacının yere değen dalı ile
gövde arasında kalan aralıktan da geçirilir.
Tabii bu arada Fatmana’nın anası da bir
taraftan kocakarı dermanı merhemlerle te-
daviye devam eder. Zaman içinde çıbanlar
kaybolur, çocuk da sağlığına kavuşur. Her
ne kadar Elif Kadından medet umulmuş
olsa da onun nazarının değdiğine inandık-
ları için çocuğa tekrar Yalçın diye seslen-
meye başlarlar.
Yedi aylık iken sağlığına kavuşturulması için Aydeş aşı
pişirilen Yalçın Sönmez
Fatmana Sönmez
31