Ö.G. Bu kadar çocuğunuz
olmasını önceden kararlaştırmış
mıydınız?
R.Ö. Hayır, öyle bir kararımız
yoktu.
Ö.G. Birçok mahallede olduğu
gibi, sizin mahallenizde de önem
verilen, saygı duyulan insanlar
vardı mutlaka.
R.Ö. Evet, mesela Halil Bektaş
bizim mahallemizdendi. Hocaoğlu
Hasan diye bir zat vardı, Durmuş
Akay (İhsan ve Cahit Akay’ın ba-
baları) vardı, Şakirler diye bir aile
vardı –ki bizim eniştemiz olurdu-,
tabak Kazoğlu ailesi vardı. Bunlar
mahallemizin sayılı şahısları ve ai-
leleri idi.
Ö.G. Anneniz babanız bildiğim
kadarıyla hacı idiler. Hacılar nasıl
uğurlanıp karşılanırdı?
R.Ö. Hacılar trenle giderlerdi,
dolayısıyla da istasyondan uğur-
lanırdı. Babam ilk hacca gittiğinde
çok gençmiş, 20 yaşlarındaymış. O
zaman develerle ve iki ayda falan
gidilip gelinebiliyormuş. Ayrıca
yollar da çok tehlikeliymiş. Hüccac
(hacılar), Arapların kötü hareket-
leriyle karşılaşıyormuş. Soygunlar
çok olurmuş, hatta öldürmeler dahi
olmuş. Babam en son 1950 senesin-
de, vapurla hacca gidip geldi.
Ö.G. Benim çocukluğumdan,
mahallemizdeki bir hacının
karşılanışı kalmış aklımda, sanki
hacı süslü bir atın üzerindeydi.
R.Ö. Evet, atları şallarla, örtülerle
süsleyerek hacı karşılayanlar olur-
du ama bizim ailede öyle bir şey
olmadı.
Ö.G. Siz çocukluğunuzda kuran
kursuna gittiniz mi?
R.Ö. Kur’an kursuna çok kısa bir
müddet gittim. Şimdiki Sosyal Si-
gortalar Çarşısının [bugünkü Ga-
zeticiler Cemiyeti’nin olduğu bina]
olduğu yerde Esat Efendi * Camisi
ve Medresesi vardı. Orada altı ay
kadar ders gördüm. Dershanede
namaz kıldırırlar, bazen de camiye
götürüp camide kıldırırlardı. Daha
sonra orası yıkıldı. Bizim okuduğu-
muz okulda zaten kuran dersi vardı
ve en önemli dersti. Onda başarılı
olamayan sınıfını geçemezdi.
Ö.G. Siz esnaf çocuğu olduğunuz
için, herhalde tatillerde bir
başkasının dükkânında çırak
olarak çalışmamışsınızdır.
R.Ö. Çalıştım. Babamın dükkâ-
nına gitmeden önce, dükkânımızın
karşısında bulunan Ateşoğlu Tevfik
Usta’nın yanında, iki sene terzi çı-
raklığı yaptım.
DEMİRCİ EFE’NİN
DENİZLİ KATLİAMI
Ö.G. Benim bildiğim kadarıyla,
sizin çocukluk, hatta belki
ilk gençlik dönemlerinizde,
Denizli’de azınlıklar yaşıyordu;
yani Rum, Ermeni, Yahudi
toplulukları olması lazım.
R.Ö. Vardı tabii. Ben Rumların
sürgün edildiklerini iyi hatırlıyo-
rum. Sonradan Yunanlıların iddia
ettiği gibi zulüm veya işkence al-
tında değil, normal olarak trenlere
bindirilerek gönderildiler. O gün-
lerde Denizli’de bir de çete hadisesi
oldu. Denizli’ ye gelen Demirci’nin
adamlarından Sökeli Ali Efe ve kı-
zanları, kadınlara, kızlara sarkıntı-
lık etmişler. Bu sebeple de Sökeli Ali
Efe’yi, şimdiki Gazi İlkokulu’nun
karşısında bulunan eski tabakhane
önünde vurdular. Bu sıradan hadi-
seyi, Demirci Mehmet Efe Atatürk’e
‘Denizli’de Kuvayı Milliye’ye isyan
var’ diye rapor etmiştir. Sökeli Ali
vurulduğunda Demirci Efe Gonca-
lı’da imiş; hemen mevcut adamları-
nı alıp trene binerek geliyor ve De-
nizli’yi kuşatıyor. Eski hükümetin
avlusuna bir kürsü kuruluyor, yaka-
layabildikleri herkesi getirip, Sökeli
Ali’nin adamlarına göstererek: “Bu
var mıydı? “diye soruyorlar, “Efem
olmayan yok ki, bu da vardı, bu da
vardı “derken muazzam bir tutukla-
ma oluyor. Bu arada benim babamı
da götürüyorlar. Babam, “Fuzuli
cana kıymayın, ben hocayım (babam
Arasta Camisinde hocalık da yapar-
dı) tavuk bile kesmem, değil ki insan
canına kıyayım“ demiş. Bunun üze-
rine Demirci Efe kızanlara sinirle-
nip: “Doğru dürüst bakın, olmayan
insanın canını yaktırmayın bana“
diye bağırıyor. Kızan da efenin sinir-
lenmesi üzerine korkusundan keke-
leyince babam kurtuluyor. Babamla
birlikte götürülen Salih Tütüncüoğ-
lu ise maalesef kurtulamamış ve
diğer tutuklular gibi, boğazlanmak
veya bıçaklanmak suretiyle katledil-
miştir.
Denizli’de bu vaka çok zalimane
bir şekilde yaşandı, âlimi uleması da
gitti, zengini fakiri de gitti. Velhasıl
çok büyük bir felaket oldu. İşin kötü
tarafı, her şey unutuldu ve Demir-
ci Mehmet Efe tarihte adı geçen bir
şahsiyet haline geldi. Hâlbuki De-
mirci Efe Denizli’ye haksız yere çok
büyük bir fenalık yapmıştır.
Ö.G. Bu olaylar sırasında veya
öncesinde birçok aile başta
Tavas olmak üzere, çeşitli yerlere
kaçmışlar, siz kaçmadınız mı?
R.Ö. Çete vakası olduktan sonra
Tavas’a gittik ve aşağı yukarı bir ay
kadar Tavas’ta kaldık. Denizli’ye
döndüğümüzde bile hâlâ çete vardı,
tam temizlenmiş değildi.
CUMHURİYET’İN İLANI VE
DEVRİMLER
Ö.G. Peki, Cumhuriyet’in ilânı
Denizli’de nasıl kutlandı?
R.Ö. Pek öyle büyük, mutantan
(görkemli, şatafatlı) bir kutlama ol-
madı. Ben o vakit on iki yaşında
idim. Demirci hadisesinde Deniz-
li’nin pek çok insanı katledildiği için
memlekette yas vardı, o sebeple de
coşkulu bir kutlama olmadı.
Ö.G. Siz eski alfabe ile öğrenime
başladınız, daha sonra, 1928
yılında Harf İnkılâbı oldu ve yeni
alfabeye geçildi. Bu çok önemli bir
değişiklik, ne gibi zorluklar oldu?
Cumhuriyet kutlaması
pek öyle büyük,
mutantan (görkemli,
şatafatlı) bir kutlama
olmadı. Ben o vakit
on iki yaşında idim.
Demirci hadisesinde
Denizli’nin pek çok
insanı katledildiği için
memlekette yas vardı,
o sebeple de coşkulu
bir kutlama olmadı.
*Gerelizade Esat Efendi Demirci katliamında öldürülenler arasındadır.
6