iptal etti. Denizli Yüksek Öğretim Vakfı’nı
kurduktan sonra bayağı yoğun çalıştık. Ha-
san Gönüllü belediye başkanıydı. Beraber
Ege Üniversitesi’ne gittik. Hocalar gelmiyor
bize dedik. O zaman rahmetli İhsan Doğ-
ramacı; “kardeşim, siz hocalarınızı bulun,
üniversiteye biz onay vereceğiz” dedi. Biz
“tamam” dedik. Namık Çevik beyefendi Ege
Üniversitesi rektörüydü o zaman, İhsan
Doğramacı'nın da sağ kolu idi.
Geldik Ege Üniversitesi’nden, İzmir’den
yardım alacağız. İzmir’deki hocaları De-
nizli’ye getireceğiz, burada üniversitede
eğitim vereceğiz. Biz iki tane belediye
otobüsünü gönderdik İzmir’e, hocaları alıp,
Denizli’ye üniversitenin nerde kurulacağını
görmeleri için getirdik. Ondan sonra bize
dediler ki, "hocalar nerde yatıp kalkacak
burası uzak" . Biz dedik " hocalarımızı aç
bırakmayız, açıkta bırakmayız,birer ev veri-
riz." "Ev nasıl vereceksiniz" dediler. Dedik biz
"3-6 ay içinde burada 40 dairelik bir lojman
yaparız." Hakikaten inşaata başladık, ama
hocaların hiçbirisi gelmiyor.
İhsan Doğramacı’yı Pamukkale’ye davet
ettik. Pamukkale’de bize bazı sözler verdi.
İşte söyle olacak, böyle olacak... Ne der-
se “peki” diyoruz ama aslında yapmamız
mümkün değil. Ondan sonra şunu yaptınız
mı diye soruyor, yaptık diyoruz. Yok efen-
dim kulağından tuttuk, bilmem işte toz al-
dık, kürek attık… Hep böyle söylüyoruz. Ama
ondan sonra bir devreye girdik, yürüdük ve
hiçbir zaman aksamadan devam ettik. Loj-
manların 20 dairesini bitirdik, Üniversiteye
başladık. Ondan sonra hocalar, hep Deniz-
li’ye gelmek istedi. Kimisi dosyayla geliyor,
telefon ediyorlar bize. Arif Akşit rektör oldu-
ğu zaman çok müracaatlar geldi. Denizlile-
rin hepsini alalım dedik. Denizli’nin çocuğu
burada hizmet verir. Pamukkale Üniver-
sitesi’nin bu kadar temaşa edileceğini, bu
kadar güzellikler olacağını hiç tahmin etmi-
yordum. Allah bugünleri gösterdi. Orda bin-
lerce ağaç diktik, gece gündüz. Tel örgüleri
çektik. Bizim makine mühendisi odasında
Mustafa amca (Demirsoy) vardı, bize çok
destek oldu ve bugün üniversitemiz haki-
katen övünülecek bir noktaya geldi. Onun
mutluluğunu yaşıyorum.
Yüksek Öğretim Vakfı olarak hastane ya-
pılırken 11 milyon para topladık. Ona gittik,
buna gittik, gerçekten o 11 milyon olma-
saydı, o hastane yapılmayacaktı. Ondan
sonra bütün odaları sattık. Bir oda 25 lira,
herkes odaları alacaktı. Atilla Özdemir dedi
ki; “abi sen ne yapıyorsun ya, bizden de mi
para toplayacaksınız?”Ama sonra “Tamam
abim” dedi, blok yapıldı, onun adı da verildi.
Pamukkale Üniversitesi Eğitim Vakfı
Bugün 110 tane öğretmenimiz,750 - 800
talebemiz var. Bütün üniversitemizdeki ho-
calarımızın çocuklarını %50 indirimde okut-
ma kararı aldık ve çok sıkıntılar çektik.
Hepsi pırıl pırıl genç öğretmenler he-
yecanlı öğretmenler ve başarılı bir yılımız
daha oldu.
Vakıf çalışmaları için gerçekten heyecan
duymak çok önemli. Sadece cebinden para
vermek değil.
Çimento fabrikası
Kazım Kaynak, ben, Ahmet Kundak, döne-
min Valisi, özel idare olmak üzere çok eme-
ğimiz geçti. Çok şükür çimento fabrikasını
da kurduk. Ülke ekonomisine katkı veriyor.
Ahi Sinan Sofrası ve Ahi Sinan Derneği
Söylemek istediğim başka bir şey daha
var. Denizli Demirciler Çarşı’sında Ahi Si-
nan Sofrası diye bir sofra kurduk. 25 sene-
dir yapıyoruz, sadece geçen sene, bu sene
yapmadık. Her Mayıs ayının son haftasının
Çarşamba günü biz 10 bin kişiye yemek ve-
riyoruz. Ahiliği gençliğe getirmek yenileştir-
mek için. Ondan sonra ahilik derneğini, Ahi
Sinan Derneği’ni kurduk. Bütün vatandaşlar
Kaleiçi’nden 2.ticari yoldan, 1.ticari yoldan
havuzumuza hayır için para atıyor. 30 bin
lira bütçemiz var ve bununla gerekli malze-
meleri temin ediyoruz,10 bin kişiye yemek
dağıtıyoruz ve ortada ahilere kuşak bağlı-
yor. Ahilik geleneklerini tanıtıyoruz, öğreti-
yoruz.
METİN SAYDAL
Burada toplantıya katılanların Yetim ve
Acizleri Koruma Derneği orjinli olduğunu
görüyoruz. Benim tespitim şu ki; Yetim ve
Acizleri Koruma Derneği, Denizli’deki sivil
toplum örgütlerinin başlangıcıdır. Buradaki
arkadaşların her bireri bugün artık bir tek
sivil toplum örgütü mensubu değiller en
azından iki ve daha fazla sivil toplum ör-
gütündeler ve oraya katkı koymaya çalışı-
yorlar. Benim anlayışım şu zaten; hani bir
karpuz misali tarif edecek olursak karpuz
taşımasını bilmeyen tek karpuzu düşürür.
Ama karpuz taşımasını bilen bir kaç karpu-
zu bile düşürmeden taşımayı bilir. Buradaki
arkadaşların hepsi de öyle.
Huzurevi ve çocuk yuvası
Türkiye’nin çeşitli yerlerinde yapılmış
huzurevleri vardı. Ama bizimkinin onlardan
farkı; bizim arsamız hazırdı. Buyurun bina
yapın dedik. Devlet ile sivil toplum örgütü
işbirliği yani. Şerife Kuyumcu, Kazım Ku-
yumcu’nun eşi. Turhan Acatay’ ın kayınva-
lidesi. Yetiştirme yurduna bir kız binası için
bağışta bulunduk. İnşaatını ben yaptım.
Ama burada bir özellik vardı aynı bahçe
içinde, erkek binasının bulunduğu bahçe
içine, bir kız binası yaptık. Bu çok mühim bir
şey, hele bu günün şartlarında. Aynı yemek-
hanede yemek yiyorlardı, törenleri beraber
kutluyorlardı. Derneğimiz özellikle kolları-
mız sürekli onlarla beraber oluyorlardı. Hacı
Şerife Kuyumcu’nun yetiştirme yurduna bir
kız yurdu yapmasının aracısı oldum ve on-
dan sonrada benim dernekçiliğim başladı.
Bundan sonra üç beş sekiz derneğe kadar
çıktı bu çalışmalarımız. Benim buradaki ar-
kadaşlardan çok daha farklı bir konumum
var, biz çocuksuz bir aileyiz onun için ben
ve eşim çok sayıda sivil toplum örgütle-
rinde çalışıp katkı koymak, topluma bir
şeyler geri vermek şansına sahip olduk.
Daha sonra Bekir (Urganlıoğlu) Bey’in 13
yıl başkanlığını sürdürdüğü Denizli Eğitim
Kültür Vakfı’nın bir senedir başkanlığını
yapmaktayım. Fotoğraflarla geçmişi tes-
pit etmek hususunda benim bir eski örneği
vermem gerekiyor. Eskişehir’de Odunpaza-
rı belediyesinin yaptığı bir fotoğraf sergisi
vardır. Eskişehir’e gidenlerin yüzde yüzü o
fotoğraf sergisini görür gezer. Başka yerler
ihmal edilse bile, fotoğraf sergisi " Cumhu-
riyet Kadınları Fotoğraf Sergisi" dir. Gezen-
ler, “aabu annemin teyzesi, aa bu amcamın
karısı” gibi tanıdıklarını bulabildiği için ilgiyi
de artırır. Denizli için de öyle bir şeye ön
ayak olursak büyük katkı sağlamış oluruz.
22