Previous Page  27 / 44 Next Page
Information
Show Menu
Previous Page 27 / 44 Next Page
Page Background

diğer nüfus hareketleri etkilemişti.

Giderek etnik çokluk zayıflamış ve

klasik tarım toplumuna dönüşmüş-

lerdi.

5

Denizli üzerine özel

bir gözlem notu

19. yüzyıl sonu ve 20. yüzyıl ilk

çeyreği üzerine kişisel gözlem not-

ları içeren kısa bir değerlendirme

yapmak istiyorum. Yerel tarih üze-

rine yaptığım TV belgeselleri, yazı

dizileri için gözlemlediğim coğrafi

yerleşmelerin özellikleri ve okudu-

ğum çeşitli kaynaklar, Denizli’nin o

dönemi hakkında net olmasa da algı-

sal düzeyde bazı sonuçlar çıkarmayı

mümkün kılıyor.

Bu sonuçlardan ilki, Denizli top-

lumsal yaşamının, toprakları üze-

rine kurulmuş olan farklı uygar-

lıkların hiçbir döneminde merkezi

yönetimle bütünleşik bir sosyal ve

siyasal karakter göstermediği algı-

sı. Sanki Laodikeia’dan başlayarak

sonraki taşınma ve yerleşmelerin-

de her zaman alt düzeyde özerklik

içeren bir yönetsel yapıyla varlığını

sürdürdüğü…

Bu bilimsel bir tespit değil, kanaat

elbette. Ama arkeolojik ve tarihsel

veriler bunun böyle olduğu inancını

güçlendiriyor. Kendi sikkesini basan

ve ticari özerkliği bulunan, hiçbir za-

man düzenli orduya sahip olmamış

ama yıkıcı işgal de yaşamamış bir

üretim kenti olan Laodikeia kökenli

halk, Beylikler, Selçuklu ve Osman-

lı’nın her döneminde buna benzer

zımni dokunulmazlığa sahip olmuş

hissi uyandırıyor. Yüzyıllarca etnik

çokluğunu korumuş olmasını ben

buna bağlıyorum. Üstelik Frigya ve

Karia sınırında, İç Anadolu iklim ve

coğrafyaları ile yaşam kültürlerine

daha yakın bir tarihsel-kültürel kim-

lik arz ediyor olmasına karşın!

Ticaret ve üretimin her dönem ge-

lişkin olduğu gözleniyor. (Bu nokta,

daha eski tarihlerdeki yerleşik halk-

ların geleneklerinin devamı gibi de

görülebilir) Sadece merkezin değil,

merkez taşrasının da ticaret gibi

kültür taşıyıcı unsurun etkilerini

toplulukların hayat biçimlerinde

içkin olarak sürdürdüğünü, halkın

ufkunun daha farklı coğrafyalara

doğru salınım gösterme potansiye-

lini işaret ediyor.

Acıpayam, Tavas, Çal, Buldan,

Baklan gibi en eski taşra yerleş-

melerinin en fazla nüfus değişimi

yaşayan yerleşim birimleri olduğu

biliniyor. Eğitim oranının bu böl-

gelerde neden daha fazla olduğu-

nu açıklayan başka faktörlerin yanı

sıra, yukarıda özetlediğimiz ticaret-

le bağlantılı kültürel yeni tanışıklık-

ların da bu gelişmelerde rolü oldu-

ğu düşünülebilir.

Cumhuriyet öncesi Denizli Sanca-

ğının merkezi idareyle bağı, Aydın

İlleri Vilayetine bağlı olmak şeklin-

deydi. Ancak ne o dönem ve ne de

öncesinde ilin esamesi, genel top-

lumsal ayna tarafından öne çıkarıl-

madı. Örneğin ayaklanmalarla veya

sosyal çatışmalarla adı anılmadı.

Popüler bir kent olmadı. Daha çok

kendi kozasını ören ipek böceği gibi

kaldı. Bu kozanın nasıl bir yenilen-

me yetenek ve imkanları ördüğü an-

cak 20. yüzyılda ortaya çıktı.

Yukarıda özetlediğimiz kişisel ka-

naatimiz, benzer konulardaki argü-

manlarla desteklenebilir veya çoğal-

tılabilir. Ancak esas hipotez değiş-

mez: Denizli tarihi boyunca olduğu

gibi, Cumhuriyet öncesi ve sonra-

sında da ‘nevi şahsına münhasır’ bir

kent olmayı başardı. Roma’dan beri

temellerini kurduğu iktisadi ‘özerk’

yapısını, siyaset tercihinde göster-

mekten geri durmadı. Barışçıl bir

kentti. Ama Birinci Dünya Savaşı’n-

dan başlayarak beklenmeyen ulusal

direniş tepkilerinin bölgesel odağı

olmaktan geri durmadı.

Hulusi Oral Anılarının

Dönemsel Bağlamı

“Ben Çal ilçesinin Denizler köyünde

doğmuşum. Doğumum 1894. Yani ha-

len 77 yaşındayım. Babam tarafı Orta

Asya’dan gelen Türk oymaklarından bi-

ridir. Babam geniş omuzlu, geniş alınlı,

orta boylu, kısa sakallı, çok zeki, kudretli

bir adamdı. Hacı Osmanlar derler süla-

lemize. Annem Elif Hanım idi, babam

Halil Efendi. Annem köyün ortasında

konakları bulunan, Ağalar adıyla anı-

lan bir sülaleye mensup. Bundan anlı-

yorum ki, çok eski bir köy olan -halen

kasaba- Denizler’in ileri gelen eski ai-

lelerine mensuptu ve Elif Hanım der-

lerdi, herkes onu saygıyla karşılardı.

Bu ana-babadan ben dahil olmak üzere

4 erkek, 3 kız kardeş olduk. Çok akıllı

olan babam, yeni açılmış olan ilkokul-

lara biz üç erkek kardeşi -ki biri daha

küçüktü- verdi. Köyde aynı zamanda

Rum bakkallar vardı. Bu genç fikirli

adam her şeyi öğretmek amacıyla bize

Rumca öğretmeyi dahi istiyordu. So-

rarlardı, neden yapıyorsun? Her şeyi

bilmeleri lazım, bu memleket böyle ka-

lamaz” diyordu.

Yukarıda uzunca yer verdiğimiz

anlatı, Hulusi Oral’ın ses kaydının

giriş bölümü. Aslına bakarsanız,

anlatageldiğimiz Denizli taşrasının

sade bir özeti. O taşrada okumak,

‘adam olmak’, dil öğrenmek, başka

diyarları merak edip görmek arzusu

dizginlenemez bir aile tasavvuru.

Babanın “bu memleket böyle kala-

maz” tespiti ise salt ulusal duygula-

ra hitap eden sesleniş olarak anlaşıl-

mamalı. Gelişmiş, çağdaş anlamda

uygar bir ülkede yaşama arzusu ve

hayalinin dile getirilişi olarak yo-

rumlanması daha doğru görünüyor.

Çünkü devamında söylediği gibi “o

zaman Sultan Hamit yani istibdat

devri”dir ve bu devir Oral’ın doğu-

mundan sonra yaklaşık 30 yıla ya-

kın sürecektir. Osmanlı-Rus Savaşı,

Balkan Harbi, Meşrutiyet… derken,

ölülerin yaşayanlardan daha hızlı ço-

5- Sosyolojik alan çalışmalarıyla tanıdığımız Mübahat S. Kütükoğlu’nun “XVI. Asırda Tavas Kazasının Sosyal ve İktisadî Yapısı” adlı çalışması bu konuda fikir vericidir.

Aslına bakarsanız, anlata

geldiğimiz Denizli

taşrasının sade bir özeti.

O taşrada okumak, ‘adam

olmak’, dil öğrenmek,

başka diyarları merak

edip görmek arzusu

dizginlenemez bir aile

tasavvuru. Babanın

“bu memleket böyle

kalamaz” tespiti ise salt

ulusal duygulara hitap

eden sesleniş olarak

anlaşılmamalı. Gelişmiş,

çağdaş anlamda uygar bir

ülkede yaşama arzusu ve

hayalinin dile getirilişi

olarak yorumlanması

daha doğru görünüyor.

25