diğer nüfus hareketleri etkilemişti.
Giderek etnik çokluk zayıflamış ve
klasik tarım toplumuna dönüşmüş-
lerdi.
5
Denizli üzerine özel
bir gözlem notu
19. yüzyıl sonu ve 20. yüzyıl ilk
çeyreği üzerine kişisel gözlem not-
ları içeren kısa bir değerlendirme
yapmak istiyorum. Yerel tarih üze-
rine yaptığım TV belgeselleri, yazı
dizileri için gözlemlediğim coğrafi
yerleşmelerin özellikleri ve okudu-
ğum çeşitli kaynaklar, Denizli’nin o
dönemi hakkında net olmasa da algı-
sal düzeyde bazı sonuçlar çıkarmayı
mümkün kılıyor.
Bu sonuçlardan ilki, Denizli top-
lumsal yaşamının, toprakları üze-
rine kurulmuş olan farklı uygar-
lıkların hiçbir döneminde merkezi
yönetimle bütünleşik bir sosyal ve
siyasal karakter göstermediği algı-
sı. Sanki Laodikeia’dan başlayarak
sonraki taşınma ve yerleşmelerin-
de her zaman alt düzeyde özerklik
içeren bir yönetsel yapıyla varlığını
sürdürdüğü…
Bu bilimsel bir tespit değil, kanaat
elbette. Ama arkeolojik ve tarihsel
veriler bunun böyle olduğu inancını
güçlendiriyor. Kendi sikkesini basan
ve ticari özerkliği bulunan, hiçbir za-
man düzenli orduya sahip olmamış
ama yıkıcı işgal de yaşamamış bir
üretim kenti olan Laodikeia kökenli
halk, Beylikler, Selçuklu ve Osman-
lı’nın her döneminde buna benzer
zımni dokunulmazlığa sahip olmuş
hissi uyandırıyor. Yüzyıllarca etnik
çokluğunu korumuş olmasını ben
buna bağlıyorum. Üstelik Frigya ve
Karia sınırında, İç Anadolu iklim ve
coğrafyaları ile yaşam kültürlerine
daha yakın bir tarihsel-kültürel kim-
lik arz ediyor olmasına karşın!
Ticaret ve üretimin her dönem ge-
lişkin olduğu gözleniyor. (Bu nokta,
daha eski tarihlerdeki yerleşik halk-
ların geleneklerinin devamı gibi de
görülebilir) Sadece merkezin değil,
merkez taşrasının da ticaret gibi
kültür taşıyıcı unsurun etkilerini
toplulukların hayat biçimlerinde
içkin olarak sürdürdüğünü, halkın
ufkunun daha farklı coğrafyalara
doğru salınım gösterme potansiye-
lini işaret ediyor.
Acıpayam, Tavas, Çal, Buldan,
Baklan gibi en eski taşra yerleş-
melerinin en fazla nüfus değişimi
yaşayan yerleşim birimleri olduğu
biliniyor. Eğitim oranının bu böl-
gelerde neden daha fazla olduğu-
nu açıklayan başka faktörlerin yanı
sıra, yukarıda özetlediğimiz ticaret-
le bağlantılı kültürel yeni tanışıklık-
ların da bu gelişmelerde rolü oldu-
ğu düşünülebilir.
Cumhuriyet öncesi Denizli Sanca-
ğının merkezi idareyle bağı, Aydın
İlleri Vilayetine bağlı olmak şeklin-
deydi. Ancak ne o dönem ve ne de
öncesinde ilin esamesi, genel top-
lumsal ayna tarafından öne çıkarıl-
madı. Örneğin ayaklanmalarla veya
sosyal çatışmalarla adı anılmadı.
Popüler bir kent olmadı. Daha çok
kendi kozasını ören ipek böceği gibi
kaldı. Bu kozanın nasıl bir yenilen-
me yetenek ve imkanları ördüğü an-
cak 20. yüzyılda ortaya çıktı.
Yukarıda özetlediğimiz kişisel ka-
naatimiz, benzer konulardaki argü-
manlarla desteklenebilir veya çoğal-
tılabilir. Ancak esas hipotez değiş-
mez: Denizli tarihi boyunca olduğu
gibi, Cumhuriyet öncesi ve sonra-
sında da ‘nevi şahsına münhasır’ bir
kent olmayı başardı. Roma’dan beri
temellerini kurduğu iktisadi ‘özerk’
yapısını, siyaset tercihinde göster-
mekten geri durmadı. Barışçıl bir
kentti. Ama Birinci Dünya Savaşı’n-
dan başlayarak beklenmeyen ulusal
direniş tepkilerinin bölgesel odağı
olmaktan geri durmadı.
Hulusi Oral Anılarının
Dönemsel Bağlamı
“Ben Çal ilçesinin Denizler köyünde
doğmuşum. Doğumum 1894. Yani ha-
len 77 yaşındayım. Babam tarafı Orta
Asya’dan gelen Türk oymaklarından bi-
ridir. Babam geniş omuzlu, geniş alınlı,
orta boylu, kısa sakallı, çok zeki, kudretli
bir adamdı. Hacı Osmanlar derler süla-
lemize. Annem Elif Hanım idi, babam
Halil Efendi. Annem köyün ortasında
konakları bulunan, Ağalar adıyla anı-
lan bir sülaleye mensup. Bundan anlı-
yorum ki, çok eski bir köy olan -halen
kasaba- Denizler’in ileri gelen eski ai-
lelerine mensuptu ve Elif Hanım der-
lerdi, herkes onu saygıyla karşılardı.
Bu ana-babadan ben dahil olmak üzere
4 erkek, 3 kız kardeş olduk. Çok akıllı
olan babam, yeni açılmış olan ilkokul-
lara biz üç erkek kardeşi -ki biri daha
küçüktü- verdi. Köyde aynı zamanda
Rum bakkallar vardı. Bu genç fikirli
adam her şeyi öğretmek amacıyla bize
Rumca öğretmeyi dahi istiyordu. So-
rarlardı, neden yapıyorsun? Her şeyi
bilmeleri lazım, bu memleket böyle ka-
lamaz” diyordu.
Yukarıda uzunca yer verdiğimiz
anlatı, Hulusi Oral’ın ses kaydının
giriş bölümü. Aslına bakarsanız,
anlatageldiğimiz Denizli taşrasının
sade bir özeti. O taşrada okumak,
‘adam olmak’, dil öğrenmek, başka
diyarları merak edip görmek arzusu
dizginlenemez bir aile tasavvuru.
Babanın “bu memleket böyle kala-
maz” tespiti ise salt ulusal duygula-
ra hitap eden sesleniş olarak anlaşıl-
mamalı. Gelişmiş, çağdaş anlamda
uygar bir ülkede yaşama arzusu ve
hayalinin dile getirilişi olarak yo-
rumlanması daha doğru görünüyor.
Çünkü devamında söylediği gibi “o
zaman Sultan Hamit yani istibdat
devri”dir ve bu devir Oral’ın doğu-
mundan sonra yaklaşık 30 yıla ya-
kın sürecektir. Osmanlı-Rus Savaşı,
Balkan Harbi, Meşrutiyet… derken,
ölülerin yaşayanlardan daha hızlı ço-
5- Sosyolojik alan çalışmalarıyla tanıdığımız Mübahat S. Kütükoğlu’nun “XVI. Asırda Tavas Kazasının Sosyal ve İktisadî Yapısı” adlı çalışması bu konuda fikir vericidir.
Aslına bakarsanız, anlata
geldiğimiz Denizli
taşrasının sade bir özeti.
O taşrada okumak, ‘adam
olmak’, dil öğrenmek,
başka diyarları merak
edip görmek arzusu
dizginlenemez bir aile
tasavvuru. Babanın
“bu memleket böyle
kalamaz” tespiti ise salt
ulusal duygulara hitap
eden sesleniş olarak
anlaşılmamalı. Gelişmiş,
çağdaş anlamda uygar bir
ülkede yaşama arzusu ve
hayalinin dile getirilişi
olarak yorumlanması
daha doğru görünüyor.
25