Yukarıdaki iddialara ilişkin kısa
bir değerlendirme yaparak devam
edelim:
Genç Türkiye Devleti 1923 İktisat
Kongresinden başlayarak önemli bir
kalkınma hamlesine girişmiş, ulusal
sermaye birikimi konusunda ciddi
adımlar atmıştı. Devlet eliyle gerçek-
leşen yatırımlar, ülkenin önce 1929
dünya ekonomik bunalımı, ardından
İkinci Dünya Savaşı cehenneminden
çıkmasını sağlamıştı. Cumhuriyet
Devrimleri olarak nitelenen ve toplu-
mun her alanını saran değişimler, mo-
dern bir ülke kurma yolunda önemli
aşamalar kaydetmişti. Burada önemli
olan halkın refahı değildi. Bir devlet
inşa ediliyordu ve 1924 Anayasası-
nın katı devletçi hükümlerine uygun
olarak aslolan devletin hakimiyeti ve
savaşlarla zayıflayan gücünü kazan-
masıydı. 1940’lardaki “Varlık Vergisi”
gibi pek çok yasal düzenlemenin te-
melinde biraz da bu gelişmeler yatı-
yordu.
14
İkinci büyük savaştan sonra de-
mokratik bir döneme doğru ilk adım
atıldı. Tek parti iktidarı, yerini çok
partili sisteme bıraktı. 1946 yılında
yapılan seçimlerde… CHP 395, DP
66, bağımsızlar 4 sandalye kazandı.
Bu seçimlerde Denizli Barosunun
kuruluşundan beri etkin üyelerin-
den Hulusi Oral ve M. Naili Küçüka
CHP’den milletvekili seçilerek Mec-
lise girdi. Denizli Barosuna o yirmi
yıl içinde öncülük edenler işte böyle
bir süreci içselleştirmiş kuşağın bi-
reyleriydi.
15
Hulusi Oral Neden Unutuldu?
Hulusi Oral’ın, oğluHüdai Oral’ın
gölgesinde kalan tanınırlığı zaman
içinde unutulmaya yüz tuttu. Kendi
döneminden çoğu insan adını pek
anmaz oldu. Son yıllarını aile ile bir-
likte değil, yalnızlık içinde geçirdiği
biliniyor. Yaşamının sonuna doğru
gözleri görmez olmuştu. Aile çoğal-
dıkça parçalandı, kimisi başka kent-
lere taşındı, kimisi de kendi malika-
14- “Varlık Vergisi Kanunu”nu sadece devletin güçlenmesi ile ilişkilendirmek çok doğru değil aslında. Aynı zamanda dönemin İkinci Dünya Savaşı koşullarındaki siyasal
tercihlerini de dikkate almak ve değerlendirmek gerekir. Ne var ki bu konumuz dışında yer almaktadır.
15- Y. Tok, Denizli Barosu Tarihi, sf. 65, Denizli 2017
16-Besim Yazıcı, İstanbul’da Akademide, İbrahim Çallı Atölyesi’nden yetişmiş, Denizli Lisesi’nin ilk resim öğretmenlerinden.
nesini kurdu. “Hulusi Oral Konağı”
sadece kendisi ve yardımcısının ya-
şadığı bir ‘perili ev’e dönüştü. 1981
yılında vefat etti. Yalnızlığı ve unu-
tulmuşluğu üzerine bir-iki detay
örnek vermek istiyorum. Birkaç yıl
önce ressam bir dostumuzun atöl-
yesinde Hulusi Oral portresine rast-
ladım. Birisi yeni getirmişti. Tablo
yağlıboya tekniği ile yapılmıştı. Sa-
nırım mukavva üstüne. Yıpranmış,
yer yer boyası dökülmüş, toz taba-
sıyla kaplıydı. Yanan konağın tavan
arasında rastlantıyla bulunmuştu.
2016 yılı olmalı. 1954 tarihi ve döne-
min resim öğretmenlerinden Besim
Yazıcı imzasını taşıyordu
16
. Tablo-
nun son yıllarda bir resim atölye-
sinde bu biçimde ortaya çıkışı için,
unutulmuşluğunun tipik örneği
olduğunu söyleyebilirim. Hatta tab-
lo üzerine “Hulusi Oral’ın Çilesi”
başlıklı gazete günlük yazısı yayım-
ladığımı hatırlıyorum. Ölümünün
üzerinden otuz küsur yıl sonra or-
taya çıkan tabloyu sahiplenen aile
30